Delirmeden önceki son yazı

Ben yazının başına oturdum ve memleket yine bir cehennem ateşinden diğerine sürükleniyor. Savaş çıkarmaya çalıştıkları zaten aşikar olan insanların ‘kapalı’ kapılar ardında neler planladıklarına şahit oluyoruz. Kabustan bile uyanınca kurtuluyor insan, biz memleketçe hiç uyanamadığımız bir kabusun içinde yaşıyoruz. Kronikleşen mide bulantımı sadece sıradan şeylerden bahsedeceğim bir yazı yazarak hafifletmek istiyorum. Sadece sıradan şeylerden…



İki şeye hiç para vermeden yaşamayı seviyorum. Bir, evi rengarenk bir tarlaya çeviren çiçeklere, bir de mutfağı yeşillendirip mideyi şenlendiren otlara. Biraz zeytinyağı ve limonun coşturamayacağı hiçbir ot tanımıyorum. İşte bu ara çantada her şeyden önce eksik olmayan tek şey bahçe makası. Yenebilir otların, değil sadece boş arazilerden, yolların kenarından bile fışkırdığı bir coğrafyada, pazarda bir iki tezgah hariç standart otların haricinde ot satan tezgah yok. Geçen hafta vaktim olmadığı için toplayamadığım bu sezonun son turp otunu sorduğum pazarcı teyzeden az biraz azarla ötedeki bahçeyi göstererek “ne para vercen bana, şurdaki bahçeden toplasan ya” cevabını aldım. Hiç Zeren, sorduğun soruya bak!



Dağ, bayır, çayır, çimen, tepe yürüyorum, yürüdüğümden daha çok yüzüyorum bu aralar. Burada yüzme sezonunu hiç kapatmayanlar varken Mart ayında denize girmeye başladığını söylemek bir ayrıcalık değil. Ya balıktan reenkarne olup geldim bu dünyaya ya da bir sonraki yaşamda balık olmanın hazırlıklarını yapıyorum bu bedende. İki ucu balıklı değnek…



Her çarşamba akşamı belediyenin ücretsiz film gösterimi programının bu haftaki seçimi “Made in Dagenham” filmiydi. Hem içinden bisiklet geçen filmler listeme yeni bir film eklenmiş oldu hem de mücadeleden vazgeçmeyen insanların başarma gücünü görmenin iyi geldiği bir film izledim. 1968 yılı İngiltere’sinde Ford Otomotiv’in Dagenham’da bulunan fabrikasında 50 binden fazla erkek çalışana ek sadece 187 kadın işçi çalışmaktadır. Sırf kadın olmalarından ötürü “vasıfsız” işçi kabul edilirler ve tüm çalışma koşulları aynı olmasına rağmen (daha kötü bile denebilir) ücretlendirmeleri erkeklerin maaşının yarısı kadardır. Canlarına tak ettiği bir noktada örgütlenir ve greve gitmeye karar verirler. Şenlik de bu noktadan sonra kopar. Sadece kadınların hayatı nasıl renklendirdiğini görmek için bile izlemeye değer. Yan yana olmak, birlikte direnmek, derdinden anlayan birine sarılarak büyümek/çoğalmak gibi duygulara hep ihtiyacımız var ama bu günlerdeki ruh halimizi düşününce daha da bir anlamlı geldi tüm izlediklerim. Birlikte izlediğim erkek arkadaşlardan birinin cümlesiniyse azıcık düşünmek için şuraya bırakıvereyim: erkekler kadınların gücünün farkında oldukları için sürekli kaba kuvvetle bastırmaya çalışıyorlar onları, lakin olan kendilerine de oluyor; bir kadının rengini içine kaçırmak erkeğin hayatını da ölesiye karartıyor.



İçinden bisiklet geçen filmler dedim ya… İçinden bisiklet geçen kasabaların, şehirlerin insanları sizce de daha mutlu değiller mi? Ufacık bir çocukken ilk bisikletine kavuşmanın sevinciyle başlayan iki tekerin büyüsü, yaş kaç olursa olsun devam ediyor bence. Hayır, kendimden biliyorum, bugünlerde bisikletin üzerindeki ben, eşittir yaş yedi.



Dilerim delirmeden önceki son yazı olmaz bu. Malum önümüzdeki haftanın yazısı seçimlerden sonra yazılacak. Şimdilik sağlıcakla…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.