“Durmak” üzerine…
Ağaçları, çiçekleri, toprağı inim inim inleten bir sıcakta serin bir taşa basınca, ciğerine kadar ulaşan o ferahlık hissi gibi koca bir yazın ardından gelen ilk yağmur. Tam o anda tüm duyuları açıp dinlemek, koklamak, görmek, hissetmek, tatmak düşüyor insana ama hepsinden önce durmak.
Duyuların bile gerçekten harekete geçmesi için önce tek bir eylem gerek. Durmayı bilmeyenin dinlemesi, koklaması, görmesi, hissetmesi, tatması da tam olmuyor(muş) zira. ‘Olmak’ için koşmak gerektiğini sanıp hızlandıkça geride kalırken hikmetin durmakta olduğunu, bilmeden olsun durduğunda da anlayabiliyormuş insan.
Bazen sadece gereklilikten yapılan bazı eylemler çeviriyor zihindeki kilidi. İstanbul’da yaşadığım yıllarda vapura binmek hayatımda para kazanmak, sevmek, sevilmek, okumak, izlemek, sohbet etmek, yemek pişirmek gibi bir dolu eylemin arasında belki de en kıymetli olanıydı. O yoğun temponun içerisinde istemesem de durabildiğim ve dururken de ancak gözlerimi kapatırsam kaçabileceğim bir güzellikle çevrili olduğum yegâne anlardı o yarım saatlik dilimler. “Vapurda kitap okumak” üzerine yüz tane keyif cümlesi kurabilir ama hiç okumazdım. İstanbul’a ve hayatıma kayıtsız kalamadığım nadir zamanlardı. İstanbul’a bakardım, kendime bakardım, düşünürdüm birçok şeyi, bazen hiçbir şeyi. Farkına varmak denen bir şey varsa içi işte en çok böyle zamanlarda doluyor.
Koşmak bazen öyle tedavi edilmesi gereken bir hal alıyor ki sakinleşmek için kriz anında damardan uyuşturucuyu vurmak gibi eylemler bulması gerekiyor insanın. Hunharca kitap okumak, hunharca film izlemek, günler gecelerce kendini bir yorgan altına hapsedip kendi gerçeğinden, başka yaşamların içine kaçarak uzaklaşabilmek… Durup düşünmeden, anlamaya çalışmadan, ardı ardına devirmek kitapları, filmleri. Vahşi bir tıkınma hali içinde. Halbuki kitap okurken bile durmak gerek. Sindirmek, zihninin, ruhunun emmesine izin vermek okuduğunu…
Eskisi kadar okumadığımı fark etmek bir “iyileşme” belirtisi benim için. Çocuklarıyla az ama öz, kaliteli vakit geçirmeleri öğütlenen ebeveynler gibi. Hayatımda olmayan başka birçok şeyin yerini sadece kitap okuyarak ve film seyrederek doldurmaya çalıştığım zamanlardan daha iyi şu an kitaplarla ve filmlerle aram. Bisiklete binerken, şarap yaparken, toprağı ekip biçerken, zamanı takvimlerden değil doğanın bizzat kendi deviniminden takip etmeyi öğrenirken sırt çantamda benimle gezen kitapların beni uzaklaştırmasını istemiyorum olduğum yerden. Aramızdaki ilişkinin kaçmak değil keşfetmeye evrildiğini gördükçe daha bir bereketleniyor her şey.
“Durmak” elle tutulur, paketlenir bir şey olsaydı eğer, harika bir doğum günü hediyesi olabilirdi pek çok insan için. “Koşmak istiyorsan bile önce dur. En azından ne için koşmak istediğini bulmak için dur.” İçine bu notu iliştirip yollamak istediğim tüm dostlara…
YORUMLAR