Rüzgar falı

İki yıl güneşin her sabah gözümün içine doğduğu, bulutlara yakın bir evde yaşadım. Ufacık bir çatıkatı, iki çekyat, birkaç mutfak eşyası ve kitaplar… Gözümü güne açar açmaz gördüğüm güneş ve bulutlarla günün falına bakardım. Puslu, soğuk, efkarlı, güneşli, neşeli, iki vakte kadar fırtına, üç vakte kadar şimşek, gök gürültüsü…


Gökyüzünden yere indiğim son iki yıldaysa günün falına baktığım ağaçlar oldu hep. Rüzgarın ağzı, dili olan ağaçlar. Soğukları kasabaya taşıyan kuzey rüzgarları, fırtınanın habercisi güney doğu rüzgarı, yarımadada hep hakim olan çift yönlü rüzgarlar… Her sabah uyandığımda gördüğüm, açık pencerelerden seslerini duyduğum ağaç dallarından gün rengini gösterdi.


“Fırtına olacak bugün; su girmesin kenarlardan, pencerelerini iyi kapa, çiçekleri kuytuya toparla, her fırtınada gece elektrik kesilmesi adettendir, gaz lambalarının doluluğunu kontrol etmeyi unutma.” Dilini okumayı bilirsen bir rüzgarın sana söylediği çok şey vardır. Rüzgarı okumak da başka türlü bir keyifli lisan.


Yüzyıllardır birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bu topraklar herşeyden çok rüzgarıyla andırıyor adını. Knidos’tan iki rüzgarlı şehir diye bahsediyor kaynaklar. Dünya üzerinde aynı anda iki rüzgarı birden alabilen nadir yerlerden biri olduğu için. Senede bir on-on beş gün haricinde dinmeyen bir rüzgarın hüküm sürdüğü topraklar bu topraklar. İşte çoğu zaman en çok bu yüzden diyorum, gerçekten olmam gereken yerdeyim.


Tüm bunları neden anlatıyorum? Rüzgarla aramda çok güçlü bağlar var. Hissettiklerimi bir nevi kayda düşürme isteği bendeki. Hayatla bağlarımı en çok yazarak ve okuyarak güçlü tutabiliyorum ne de olsa. Herkesin üşüyüp kaçtığı rüzgarların karşısında bağrımı açıp saatlerce kalmak istiyorum misal. Bisiklete binmeyi belki de en çok bu yüzden seviyorum. Rüzgarın bir tarak gibi saçlarımın arasından geçmesini, dört bir yana savrulmayı, arkamdan estiğinde desteğini, karşımdan estiğinde gücünü hissetmeyi seviyorum. Odama melisayı, yasemini taşımasını, uzanamadığım dallardaki meyveleri yere düşürmesini, rüzgar gülleriyle sağlanan enerjiyi, çıngırakların sevimli melodisini seviyorum.


Yaz, o en sevdiğim rüzgarlarla başladı bu yıl. Az essin, çok fazla vs. diye şikayetlenen herkese inat en çok ben seviyorum kendisini. Rüzgarsız kaldığımız o on-on beş günlük sürenin sahibi diye yazla aramızdaki mesafe. Rüzgar yoksa nefessizim.


Bilen bilir, bisikletimin adı da bu yüzden rüzgar. Yıllar sonra üzerine oturduğum ilk gün beni rüzgarla yeniden tanıştırdığını hissettiğim için. Belki herkesten fazla en çok benim evim toz olur, kapı pencere çoğu zaman ardına kadar açıktır diye. En çok benim perdelerim dans eder, en çok onların yıkanmaya ihtiyacı olur. Velhasıl rüzgar evimin de değişmez konuğudur.


Ve bu yazıya son sözü almak da Sabahattin Ali’ye yakışır:

“Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgar!

Benim artık yalnız sana itimadım var.

Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden

Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.

İşte Rüzgar! Senin gibi ben de deliyim.

Islıklarım senin gibi inlemelidir,

Herkes beni ürpererek dinlemelidir.

Rüzgar! Sana, yalnız sana benzemeliyim.”

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Rüzgârı yeterince sevememişim. Tüm rüzgarlardan af dilememiz gerek bu okuduklarımızdan sonra.
    CEVAPLA
  • Misafir sevgili zeren, dilerim kitaplaşmış haliyle derli toplu okuma şansımız da olur bir gün. yüreğin, taşıyamayacağı dertlere ev sahipliği yapmasın dierim.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.