Biri bizi gözetliyor

Şükür ki akıllı telefonlar çağı çocukluğuna denk gelenlerden değilim. Herkes için geçerli kaçınılmaz olan çocukluk travmalarımıza bir de bunun eklenmesinden elde olmayan bir doğru zamanlamayla kurtuluşuma seviniyorum. Gerçi mümkün olan en sıradan telefonu kullanmak konusunda özel bir imtina gösteren annem eminim yine o zaman da elinde telefon, 30K civarındaki takipçilerine nasıl gaz çıkardığımı, banyo yaparkenki çıplak hallerimi, ağzıma yüzüme bulaşan mamaların aman da aman şirinliğini sergilemeye çalışmayacaktı. Şans haneme bir tık daha.


Özellikle şu “instagram anneleri” diye tabir edilen çıldırmış kadın kitlesini tüylerim diken diken izliyorum. Evet sosyal medya kişinin kendi özel anlarının ister sözel ister görüntülü paylaşımını yapabilmesi için var. Yetişkin olan herhangi bir insan isterse en mahrem anının bile fotoğrafının paylaşımında bulunabilir,sorumluluğu da, bedeli de kendine aittir, bunun bilincinde olabilen yetişkinlikte olması onu seçimlerinde özgür kılar.Aslında bunun bile belli kuralları var, tespiti halinde bazı fotoğraflar uygun olmadığı gerekçesiyle o mecranın yöneticileri tarafından yayından kaldırılıyor. Peki ama hiçbir tercih hakkı olmayan çocuklar?


Annesi babası tarafından doğduğu andan itibaren her hali,herkese açık sosyal mecralarda paylaşıma sunulan çocukların üzerinde hiç hasar bırakmayacak mı bu durum? Bir çocuğun üzerinde mütemadiyen kayıt alan bir telefonla hiç bitmeyen bir “biri bizi gözetliyor” hali yaratmak için anne baba olmak yeterli ve haklı bir hak mıdır? Çocuklar, durmadan fotoğrafını çekmekten sıkılmadığımız kitap, fincan, saksı, tabak gibi birer eşya mıdır?


Telefonları, anne babalarının (aslında kusura bakmasınlar bu konuda anneler babalardan çok daha vahim durumda) bir uzvu olarak algılayan nesiller büyüyor. Üstelik bu konuda da herhangi bir eleştiri duymaya tahammülleri yok. “Benim çocuğum, size ne” deyip çıkıyorlar işin içinden ki bu başlı başına sakat bir söylem. Senin çocuğun olması, bir çocuğa istediğin herşeyi yapabileceğin anlamına gelmiyor. Çocuğa sürekli fiziksel olarak zarar verip sonra da “ama o benim çocuğum, size ne” diyemiyorsan, ruhsal ve zihinsel olarak da zarar verip diyemezsin, diyememelisin. Lakin bu konularda yasal olarak herhangi bir düzenleme vs. olmadığından çocuklar kontrolsüz bir mecranın içine savunmasız kurbanlar olarak atılıveriyor.


Değil çocuk olmak, yetişkin bir insan olarak bile mütemadiyen elindeki telefonlarla kayıt alan insanlarla muhatap olmaktan çok sıkılıyor ve rahatsız oluyorum. Sohbet etmeye çalışıyorsun, kaydetmek istiyor, yemek yemek istiyorsun, kaydetmek istiyor. Hiç bitmeyen bir “elalem görsün” hali. Bu yeni ve garip çağda, herkesin kiminle yiyip içtiğimden, kiminle ne zaman sinemaya gittiğimden, kiminle kahve içtiğimden haberdar olmasından rahatsız olmam benim gizemli ve sırlarla dolu biri olduğumu gösteriyor. Cılkını çıkarmak konusundaki istikrarımıza aman zeval gelmesin.


Geçenlerde İskoçya’da yaşayan bir tanıdığımın İskoçların – özellikle kırsal kesimde yaşayanlarının – toplum olarak ne kadar huzurlu ve kendileriyle barışık olduklarını anlattığı bir söylemine denk geldim. Yabani doğası, çoğunluğu mülayim ve kendi halinde insanları, çocuk dostu ülke oluşu, eko school kavramını üreten eğitim sistemleri, kadınların dayatılan bedensel gösterişe, illa zayıflık zırvasına aldanmadığı, erkeğin de böylesi kadın meramında olmadığı, birçok incecik kadından çok daha ışıltılı ve neşeli oluşları, sağlıklı beslenmeseler de öyle olacağım diye “tipitiplere dönen” ışığını kaybetmiş bizlere nazaran daha dinamik ve parıltılı oldukları, her yediklerinde bir bit yeniği, kanserojen madde arayarak da kendilerini hasta etmedikleri, kadın olsun erkek olsun kimseye bakmayışları, açık pencereye kafa kaldırmayışları, akıllı telefonlarla sapıtmayışları, evlerin neredeyse kilitlenmeye ihtiyaç duyulmayan kapıları, demirsiz pencereleri, anlattıklarının büyük bir kısmını oluşturuyordu. Akıllı telefonlarla sapıtmayışları ve aslında diğer tüm meseleler o kadar birbiriyle bağlantılı ki! Çünkü bizim gibi bir malzemeyi hazmetmekte sorun yaşayan toplumlarda her konunun dengesini şaşırıyoruz. Sağlıklı olmaya çalışırken bu kadar sağlıksızlaşmamızın, güzel olmaya çalışırken çirkinleşmemizin, mutlu olmaya çalışırken neşe ve ışıltımızı kaybetmemizin başka açıklaması olamaz.


Oysa sosyal medyanın ebeveynlik, eğitim, doğa, edebiyat, tarih, kültür, gastronomi, seyahat ve daha pek çok konuda öğreten, ilham veren, merak ettiren öyle güzel tarafları var ki doğru kullanıldığı takdirde yaşamın sınırları genişliyor. Yeter ki başta çocuklarımız, çevremizdeki tüm insanların yaşam mahremiyetine saygısızlık etmeyelim, tacizde bulunmayalım.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.