Barış şarkıları…
Her sabah bir şarkıyla uyanmak Yarabbi! Sanki gece boyu şarkının provasını yapıyorum. Bu sabahsa başka bir şarkıyla uyandım, konuşan kafalar Talking Heads’in “Once in a lifetime” şarkısı “Hayatta bi kerecik” demek, “kayaların ve taşların altında bir yer altı nehri var” diyor şarkının bir yerinde, zamanın geçişinden korkmamayı, günlük hayatın akışının dışında bir başka gerçekliğin de aktığını hatırlatıyor, bu akışa uyanmakla ilgili şarkı uyandırdı beni bu sabah, hayrolsun.
Elli ikinci yaş dönümümde Elif yazmış yollamış sağolsun: “Brezilyalı bir şaman arkadaşım demişti, elli iki kadınlar için en önemli yaşmış, şamanlar elli ikide büyük kutlama yaparlarmış, elli iki kadınlar için ‘artık öğrendin, şimdiden sonrası öğrendiklerini paylaşma zamanı’ demekmiş.”
Şahane doğum günü mesajı! Ne de güzel demiş, bildiklerini paylaşma, öğretme değil… Öğretmeyi hep sevdim, sınıf arkadaşlarıma ders çalıştırırdım, ayrıca ders çalışmama gerek kalmazdı. Öğretme ve öğrenme bazılarımızın yarasına dokunan sözcükler, o yüzden paylaşmayı pek sevdim. Paylaşma deyince aklıma hemen “paylaş” butonu geliyor, çağımızın en faydalı bilinçaltı yüklemesi yapılmış olsun inşallah da paylaşalım her şeyi korkusuzca. 53 yaşımın sonlarına yaklaşırken başka bir anlamı oldu paylaşmanın.
Bir derdi, sıkıntısı ya da heyecanı olan o an hissettiklerini yakın çemberinde anlatmak ihtiyacı duyduğunda kimseye bir şey öğretmiyor, yaşadıklarını paylaşıyor ve ne güzel ki sorunlar, kaygılar paylaştıkça azalıyor da bilgi, eşya, para, deneyim paylaştıkça çoğalıyor. Her türlü iyilik, güzellik yani.
Bu hayatın geçiciliğini yakın zamanda idrak ettim denebilir, sevdiklerimi kaybetmeye başladığımda aydım duruma, onları kaybetme korkum öğrenilmiş haliyle içimi sıkıştırırdı, ne yapardım ben babama, anneme, İnci teyzeme bir şey olursa diye, amcamı kaybetmenin şaşkınlığını başka yaşta yaşadım, teyzemin ölümüne başka yaşta isyan ettim, babamı uğurlarken ise tahminimden daha sakindim. Ben ve her şey gibi ölüm algım da değişim geçirdi.
Şimdi biliyorum ki ben de ölümlü, ben de geçiciyim, bir tanecik hayatım olduğunu yükselen sular misali yavaş yavaş öğrendim. Artık daha bahanesiz, daha korkusuz ve daha sessiz bir zihinle yaşıyorum, zihnimin bıdı bıdıları, içsel konuşmalarım azaldı, iç eleştirmenimin sesini de artık belli belirsiz duyuyorum, onların yerini şimdi şarkılar aldı.
Bir zamandır “Barış şarkıları söyleyelim!” hissiyle yaşıyorum, son aylarda yaşadıklarımla bu his güçlendi, Eylül sonunda Jonglör festivalinde koro ile şarkılar söyleyelim, denk geldiğim müziksever-şarkı söyler arkadaşlarımla paylaşıyorum fikrimi, birlikte heyecanlanıyoruz. Şimdi geriye organizasyon ekibine bir mail yollayıp sormak kaldı. Ay hadi inşallah. Sonra da Flora’da söyleriz hep birlikte.
Bir sürü şarkı öğrendim a dostlar, hepiciğini meraklılarıyla paylaşma hevesindeyim, dünyanın farklı köşelerinden sözler, ezgiler dinleyenlerin kalbine kalbine çalışıyor, mantralar insanı hemen yakalayıveriyor. Atalarımız herkesin tek yürek olduğu zamanları bilmişler ve sıkça kullanmışlar, barışa müzikle, dansla, şarkılarla, ateş başlarıyla katkıda bulunmuşlar.
Yeryüzünü, güneşi, ayı, yıldızları, havayı, suyu, ateşi kutsayan şarkılar; insanların birliğini ve barışı anlatan ezgiler; kartalın rehberliğini, rüzgârın serinliğini ve yolun güzelliğini hatırlatıyorlar. Yeryüzü sevgilimize serenat yapar gibi şarkılar söyleyelim birlikte, şifalı şarkılar bunlar, alışkanlık yapıyor, şifa da paylaştıkça çoğalıyor, hem bana, hem size, bize yayılıyor.
Anneannem de sağır dilsiz dedem de, anneannemin ateşli hastalıktan kulağı duymamaya başlamış, sonra da tam anlamıyla konuşamaz olmuş. Savaş zamanlarında Boşnak dedemin ailesi Sırplar tarafından gözlerinin önünde katledilmiş, nasıl bir acıdır ki o zamandan sonra dedemin dili tutulmuş, kulakları duymaz olmuş. Selanikli dedem de bir sürü dil konuşurdu, Allah bilir Sırpça şarkılar da bilir ve söylerdi. “Ada sahillerinde bekliyorum” şarkısını hem Türkçe hem Yunanca söylediğini hatırlıyorum. Bu şarkının Yunanca versiyonunu bilen varsa ve benimle paylaşırsa çok sevinirim. Bir de Sırpça şarkı öğrenip söylemek istiyorum, ister hüzünlü ister neşeli fark etmez, ninni de olur, dünyanın faniliğini hatırlatsın ve gönül tellerimizi titretsin yeter.
“Beni şad et Şadiye başım için.” Ada sahilleri şarkısı bu sözlerle devam eder. Şad etmek neşelendirmek, sevindirmek demekmiş, sevinsin atalarımız da mutlu olsunlar… Biz şarkı söylerken onlar da orada olacaklar eminim. Kendini perdelerin ardına saklanıp şarkı söyleyen küçük Ayşe büyüdü, hayallerini çizdiğinde yuvarlak bir sahnenin ortasına yerleştirdi kendini, bir baktı ki seyirci çizmemiş hiç, seyircileri de ekledi sonra. Ben şarkı söyledikçe dili tutulmuş, kendini ifade edememiş, tutuk kalmış dedemin de anneannemin ruhu da şifalanacak, sağır-dilsiz ebeveyniyle konuşup dertleşememiş, duygularını ifade edememiş annemin de. Şifalansın boğaz çakralarımız…
Şifa olsun şarkılar…
“…Bülbül öter gül içinde...”
YORUMLAR