Yakınlık halleri
Yakın olmak senin için ne demek?
Kendini yakın hissettiğin kimler var?
Nasıl bir bağlantı içinde olduğun kişiler için “en yakınlarım” diyorsun?
Aynı odada 3 saat oturup tek kelime etmeyen iki insan için birbirine yakınlar diyebilir misin?
Kilometrelerce seyahat edip kendi duygularından, düşüncelerinden, iç dünyalarında olanlardan, korku, kaygı, keder veya umut, sevinç, hayallerinden bahsetmeyen, diğerleri hakkında konuşan kişiler için birbirlerine yakınlar diyebilir misin?
Yakınlık tanımı benim için; birinin gözlerinin içine tedirginlik hissetmeden bakabilmek, göz temasını sürdürebilmek, zihnimden geçenleri ifade ederken baskı hissetmemek, duygu hallerimle yargılanmadan kendimi ifade edebilmek demek. Yakınlık benim için; karşımdakine mahremiyetin güvenini vermek, "düşüncelerine saygı duyuyorum, duygusal hallerine şahitlik ediyorum ve seni tüm bu olanlarla kabul ediyorum" demek. Yakınlık karşılıklılıkla kurulan, birbirine bağlarla sürüdürülen bir hal demek.
Sende kendi yakınlık tanımın üzerine düşünmek ister misin?
Hayat yolunda karşılaştığımız herkesle aynı derinlikte yakın ilişki kurmak mümkün olmayabiliyor, bununla beraber çok yakınım dediğin kişilerle gerçekten yakın mısın, fark etmek ister misin?
Yakınlık hallerini besleyen, kalp bağının tohumları hayatımın nerelerinde yeşerdi, nerelerde kurudu diye düşündüm biraz.
Kendimi olduğum halimle yani, zihnimden geçen düşüncelerimle, andan ana değişen duygularımla yargılanma korkusuna kapılmadığım topraklarda, mahremiyetimin gözetileceği, sözümün kesilmeden dinleneceğine güvendiğimde, doğru ve yanlış ekseninden sıyrılıp, olma halimle kabul gördüğümde yeşeriyor benim yakın ilişkilerim. Bir anda olmuyor belki yakınlaşmak, bununla beraber yakınlaşmaya doğru o ortama düşen kalp bağının tohumu, özenle, saygıyla, uyumla ve düşüncelilikle beslenip yeşeriyor.
İçimdeki dünyada oluşan bir duyguyu ifade edebilmemin özgürlüğü yakınlığın kapısını aralıyor. Zihnimden geçen bir düşüncenin “hayır öyle değil, böyle” diye düzeltildiği, “En iyi ben tanırım, en iyi ben bilirim” diye iddiaların havada uçuştuğu ortamlarda yakınlık kapısı kapanıyor benim için. Yakınlığın kurulamadığı, hakikatimle bağlantımın koptuğu, olmadığım bir halde görünmeye çalıştığım ortamlarda can sıkıntısı beliriyor iç dünyamda. Söylenmeyen cümleler, dile gelmeyen düşünceler, ifade bulmayan memnuniyetsizlikler sessizliği beslediğinde de kalbimin kapısı kapanıyor dışarıya doğru. Dışarıya kapanan her kapı, içime doğru açılıyor. İç dünyama açılan kapıdan geçerken, kuramadığım yakınlığın yarattığı sessizliğin acısı beliriyor kalp duvarlarımda. Bir elimin yumruğu kadar minik kalbimin, duvarlarında yüzlerce böyle yalnızlık acısı var. Kalbim kanımı bir odadan bir odaya, kapakçıktan kapakçığa aktarırken, duvarlardaki yalnızlığın acısı zorluyor kalbimi. Can sıkıntısına eklenen iç sıkıntısı beni harekete geçirecek oluyor, zihnimin dehlizlerinden bir cümle çıkıveriyor. “Dur ! Ayıp olur.”
Ayıp kavramının ülkemize has bir ifade olduğunu düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla, Kuzey Avrupa ülkelerinde, ABD’de ve Rusya’da yok böyle bir kavram. Varsa bilmek isterim. Ayıp olacak kaygısıyla büyüyen neslin çocukları, torunlarıyız. Ayıp olacak diye aynı odada hiç bir yakınlık kuramadan geçirdiğimiz saatlerimiz, günlerimiz var. Burda durup düşünmeye davet ederim seni; ayıp mı oluyor dile gelemeyen düşünceler, duygular dolayısıyla kurulamayan bağlantılarda yoksa ilişkilenemeyen insanlara yazık mı oluyor yapmacıklıkla geçirdikleri zaman dolayısıyla.
Her ne ise olan; kimine göre ayıp, kimine göre yazık, tek taraflı bir durum değil bu. Her iki insan için karşılanan ve karşılanmayan ihtiyaçlar bağlamından bakmak ve ortak değerleri yaratmak, birbirimize bağların etkilerini fark etmek yakınlık hallerimizi destekler diye düşündüğümden yazıyorum ve beraber düşünelim istiyorum.
İnsanoğlunun yaşamda kalmasının temelinde; yaşamını sürdürebileceği kaynakları yaratma isteği ve içsel merak güdüsü var. “Yaşamı sürdürebileceği kaynaklar” dediğim Şiddetsiz İletişim bakış açısında ihtiyaçlar olarak anılıyor. Bazı eğitmenler ihtiyaçlar yerine değerler ifadesini seçiyor. İçten gelen merak ise içimdeki yaşam enerjisini harekete geçirecek güdüsel bir his. 'İnsanlar merak etmeseydi, hayatta bu derece gelişme gösteremezlerdi' diye bir düşüncem var.
Bununla beraber, insanların merak duygusunu yaşama hallerini iki biçimde gözlemliyorum: Diğerinin dünyevi edinimlerine dair merak: “Ne almış, kaç lira kazanıyormuş, parasıyla ne yapıyormuş, kimleri tanıyormuş, nerde çalışıyormuş, eşi kimmiş, nerden mezunmuş, çocukları ne yaparmış, okulda dereceleri varmıymış?” vs bu liste uzar gider.
Bir de; diğerinin ruhani edinimlerine dair merak var: “O işi yapmakla nasıl hissediyorsun? Çocuğunla deneyimlerinde kendini nasıl hissediyorsun? Okuduğun okuldan, yaptığın işten memnun musun? Kalbin neleri özlüyor? Bu biçimde var olmakla razı mısın kendinden?” gibi meraklar.
İnsan merak eder ve yaşadığı sürece de merak edecek. Mesele merak duygusu bu derece yoğun olan insanın bu merakı nasıl kullandığında.
Aynı odada 3 saat sessizlikte otururken, yanındaki kişinin aklından geçen düşünceleri, bedeninde ağırladığı duyguları, kalbinin özlemlerini, hayatı zenginleştirecek eylemlerini merak ediyor musun, etmiyor musun? Mesele burda.
Karşımdaki sussa da kendimi anlatsam telaşıyla, karşındakinin susacağı anı merak ediyorsan yani dinliyormuş gibi görünmek için dinliyorsan, emin ol karşındaki bunu fark ediyor ve yakınlık hallerinin beslenmesinin önünde koca bir duvar örülüyor.
Böyle durumlar, her birimizin içinde derin bir yalnızlığı, tükenmez bir can sıkıntısını hareketlendiriyor olabilir. Canının sıkıldığı anlarda durup bir bakmak ister misin? Bu can sıkıntısı kuramadığın bir kalp bağının eseri olabilir mi?
Kuramadığın kalp bağının acısını fark etmek biraz da kendine bakmaya cesaret etmek ister.
Almak ister misin cesaretini koluna, bakmak ister misin yakınlık hallerine?
İletişim halinde olduğun insana dair merakın nasıl bir seviyede?
Dünyadaki edinimlerini mi, ruhani edinimlerini mi merak ediyorsun?
Yakın ilişki kurmak için karşındakine merakla yönelebiliyor musun?
İçinde bulunduğun anı geçirmek için -mış gibi mi yapıyorsun?
Yakınlık kurmak istediğin kişiyle nasıl bir yakınlık senin için daha uygun; fiziksel bir yakınlık mı? Duygusal, zihinsel ya da ruhsal bir yakınlık mı?
Ayıp olacağı düşüncesiyle memnuniyetsizliklerini saklama eğiliminde misin?
Kalp kırma pahasına en sert üslubunla hakikatini ortaya koyma eğiliminde misin?
Sence yakın ilişkiler kurmak için başka yollar mümkün mü?
Sana uymayanları kalp kırmadan ifade etmeye, hakikatini suçlayıp yargılamadan dile getirmeye, kalp duvarlarının acıyla kalınlaşması yerine şeffaflıkla düşüncelerinin ifade bulmasına istekli misin?
Keyifli keşifler...
YORUMLAR