Bankada çok param var
Kadını çok beğeniyor. Aralarında bir şeyler başlasın istiyor. Bir akşam yemeğe davet ediyor. Kadın kabul ediyor. Hava kararırken bordo kadife perdelerini araladıkları restorana giriyorlar. Üst katta sokak lambalarının aydınlattığı caddeye bakan bir masaya oturuyorlar.
Garson mönüyü getiriyor. Kadın mönüye göz atarken erkek birden “İstediğini seçebilirsin, ben ödeyeceğim” diyor. Kadın başını kaldırıp adama bakıyor. “Biliyorum, beni bu akşam sen davet ettin.”
Erkek aynı ana yemekten ikinci porsiyonu sipariş ederken kadına soruyor.
“Sen de ister misin?”
“Teşekkür ederim, devam ediyorum.”
“Ama çok lezzetli.”
“Teşekkür ederim.”
“Ben ödeyeceğim.”
Aynı sözü ikinci kez duyunca kadın huzursuz oluyor. “Acaba bana bunu söylemesini gerektirecek bir şey mi yaptım?” Yapmış olamaz. Evvelce bir kere bir şeyler içmişler, kadın kendi payını ona ödetmemiş. Erkeğin ilk daveti, çıktıkları ilk yemek.
Kadın ilk hatasında üzerini çizmek istemiyor. Ona şans vermekten yana.
Ertesi hafta bir akşam buluşuyorlar. Konuşurken erkeğin nefesi ağır geliyor kadına. “Soğan yedim” diyor. Arada dışarı çıkıp geliyor, soğan kokusuna sigara kokusu karışmış halde dönüyor, sohbete devam ediyor.
Yaz akşamı, hava güzel, arada esiyor. Kadın bunun son buluşmaları olduğunu düşünürken, erkek durup dururken “Bankada çok param var benim” diyor. Kadın ne dese düşünüyor, “Senin için sevindim” demekte karar kılıyor. “Hisse alıp satıyorum, daha da çoğaltıyorum” karşılığına gülümsemekle yetiniyor. Konuyu değiştirmeye çalışıyor. “Hava ne güzel.”
Kadın düşünüyor. Acaba kaç kadın onun bu sigarayla karışık soğan kokusuna, “Sen ye ben ödeyeceğim” tavrına tepki göstermedi? Acaba kaç kadın onu ne kadar süre çekti? Acaba kaç kadın bütün kabalığına rağmen onunla beraber olmaya devam etti? ... ki bu adam ısrarla beraber olma planları yaptığı kadının yanına soğan yiyerek gelmekten çekinmiyor.
Kırklarını bitirmeye hazırlanan bu erkek, bunca yılda bir kadının kalbini para kazanır gibi kazanamayacağını, para kadar kolay kazanamayacağını öğrenememiş.
Bir erkek belki düşkün bir kadını parasıyla yanında tutabilir. Veya kendini parayla, paranın sunduklarıyla takas etmekte sorun görmeyen bir kadınla bir süre beraber olabilir. Ama o kadına kendini sevdirebilir mi?
Eğer hem varlığıyla kadına hükmetmek hem de kendini ona sevdirmek istiyorsa, ikincisini yapamaz. “Yeter ki yanımda yatağımda dursun, malım gibi olsun, beni sevmese de olur” diyorsa, işte böyle kadınların yanına leş gibi kokarak gider.
Kadın kaba erkek sevmez. Durup dururken ona kendini eksik hissettiren, eksiği varsa bile bunu yüzüne vuran erkek sevmez.
Ömrünün hemen hemen yarısını tamamlamış bu erkek, her kadını yedirip içirerek, ona parasından bahsederek yanında tutabileceğini sanıyor.
Düşünemediği iki şey var. Bir, bu çağın kadını ihtiyacı varsa gider iş bulur hayatını kazanır. İki, kolaya kaçıp paralı erkek aramaya koyulsa bile o erkeği kaba olmayanlar arasından seçer.
Paracıklarını sayan erkeğe de soğan yiyip buluşmalara gitmek, evine dönüp yalnız uyumak düşer.
YORUMLAR