Tek sohbet, tek muhabbet

Bugünlerde arkadaş ortamlarında bir sohbet bir muhabbet var ki sorma gitsin.


Bir sohbet bir muhabbet derken, ballandırmak adına söylemiyorum. Hakikaten tek bir sohbet, tek bir muhabbet konusu var: N’olacak bu memleketin hali?


Öyle farazi, sadece rakı sofralarında tartışılan bir konu değil artık bu. İkiden fazla insanın günün herhangi bir saatinde, herhangi bir ortamda bir araya gelmesiyle AKP, CHP, BDP, YSK, AYM gibi kısaltmaların etrafında fakat uzun uzadıya konuşulan bir konu…


Bundan birkaç hafta önce Twitter üzerinden tanışan bir grup “kız arkadaş” bir araya geldik. Sosyal mecradan dost edinenler bilir; internet üzerinden tanışmak az uz bir şey değildir. Bazı sanal dostluklar, gündelik arkadaşlıklardan çok daha gerçek olabilir. Biz de, çocuklarının yaşları büyük bir aralığa, siyasi görüşleri geniş bir yelpazeye yayılan ancak hayata bakış açıları ortak paydada buluşan bir grup anne olarak buluştuk.


Amacımız, güneşin yüzünü yeni yeni göstermeye başladığı bir bahar gününde, Kadıköy’ün birbirinden özgün kafelerle dolu güzel sokaklarından birinde kahvaltı etmek, son aylarda nefesimizi tüketircesine üzerimize çöken ülke gündeminden biraz uzaklaşıp sohbet etmekti. Ama ne mümkün?! Ne yaklaşan film festivalinden konuşabildik, ne Kıvanç Tatlıtuğ’un son dizisinden… Ne çocukların okul sorunlarını paylaşabildik, ne iş yerinde canımızı sıkan olayları… Varsa yoksa tapeler, sıfırlanan paralar ve yaklaşan seçimlerdi konumuz. Yaptığımız dedikodu ise “Falanca tatava yapacakmış, duydun mu?!”dan ibaretti.


Sadece kız arkadaşlarla yaşanan bir durum değil bu… Aile meclislerinde bile varsa yoksa ülke gündemini konuşuyoruz artık. Annem, kayınvalidem, halamla çay saatinde bir araya gelip siyaset tartışıyor, yemek sofrasında Türkiye’nin hali, Kılıçdaroğlu’nun burnu ve Suriye’deki sarin gazı iddiaları üzerine enfes tatlılıkta sohbetler düzenliyoruz.


Bir dönem çocuklar yattıktan sonra dizi karşısında karı-koca uyuyakalmaktan ibaret olan akşam meşguliyetlerimiz, çay demleyip N.Alçı-N.Ilıcak kavgalarını seyretmeye dönüştü. Ruhumuzun bu çekişmeyi kaldırmadığı zamanlarda da, televizyonu kapatıp gün içinde birbirimize aktarma fırsatı bulamadığımız şeyleri tartışır, “Gazetedeki şu yazıyı okudun mu, bilmem kim ne tweet atmış gördün mü?” der olduk.


Çocuk parklarındaki muhabbetler de evrildi artık. Dün oyun parkında kaydıraktan kayan yaşı biraz daha büyük çocuklar “Zamanı geldi, zamanı geldiiiii” diye şarkı söylüyorlardı!


Çocukları kocalara satıp kakara kikiri yapmak üzere bir araya geldiğimiz bir akşamda ise sohbet konumuz Yalova’da iptal edilen seçimler, Ağrı’da 15 kere sayıldıktan sonra iptal edilen seçimler, Ankara’da iptal EDİLEMEYEN seçimler ve seçimler, seçimler, seçimlerdi…


Artık dedikodular Sırrı Süreyya Önder’in İstanbul’dan aday olup Ankara’da oy kullanmasını eleştirmek, Mustafa Sarıgül’ün İstanbul’a yeterince sahip çıkmadığını dile getirmek etrafında şekilleniyor.



Biz ne ara böyle olduk? Neden böyle olduk? Neden “Normal” insanlar gibi oturup ne bileyim, iş, güç, hava, su, geçmiş, gelecek, ya da en basitinden çocuklardan konuşamıyoruz artık?


Onca sene bunlardan başka bir şey konuşmadığımız için olabilir mi?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.