Evren bana Arif'in golünü bulsun

Arif’in Manchester’a attığı golü arıyordum. Mesaj geldi: "Krizi fırsata çevirmek istemez misiniz?" Mesajdaki numarayı aradım.


Bir kadın, tane tane konuşuyor. Affetmek için 1’e, pembelere sarıp göndermek için 2’ye, evrene olumlu mesaj göndermek için 3’e, kendi içimde çözülmeler yaşamak ve çocukluk blokajlarını bitirmek için 4’e, hayatı geldiği gibi kabullenmek için 5’e.. Ama hâlâ ısrarla Arif’in golünü arıyorsan 6’ya bas demedi. Konuşan kadını da sevdim. Bant kaydını. Zeki Müren gibi tane tane konuşan herkesi sevmişim zaten, onu mu sevmeyeceğim, aptala anlatır gibi anlatıyor işte.


6’ya bassam, dese ki, "Şu anda Arif’in golünü arayan yaşam koçlarımız meşgul, menüyü dinlemek için yıldıza basın, genel bir bilgi almak için ışıkları takip edin."


Demedi. Hem yıldıza hem sıfıra bastım. Sıfırdan başlamak için. Umarım çakraları açıktır çağrı merkezinin. "Sıfırdan başlamak, varsa blokajları çözmek istiyorum. Şartları öğrenebilir miyim?" Elbette öğrenebilirmişim. Ama siz bize Arif’in golünü aramak için başvurmuşsunuz, o başvuruyu iptal mi edelim şimdilik? Evet onu şimdilik iptal edelim, ben sonra bakar bulurum.


Şartlar şunlar:

"Kesintisiz olarak talep etmeniz gerekiyor. Full bencilseniz şahane bir adaysınız. Evren sizi bekliyor. Aklınıza ne gelirse isteyebilirsiniz. Ev, araba, aşk, para, iş." Doğumgünü pastasına eğilip de, yalandan "herkese sağlık, aşk, neyse bilemedim ben, ne çıkarsa bahtıma" diyen insanım. İnsan utanır. Çünkü madem öyle, oturduğun yerden evrene ver mesajı ver mesajı, nefis iş de, ben Facebook’tan mesaj atan ilkolul arkadaşlarıma dönmüyorum. Evren bana darılmasın!


Ha anladım, o mesajlara cevap yazmayan benim egommuş. Egomu yumuşatacaklarmış. Yavaş yavaş. Sırttaki, boyundaki ağrılarım hep egodanmış. Çözüyorlarmış birkaç seansta.


Peki tüm bunların karşılığında ben ne vereceğim? "Siz şimdi buraya gelip bizim yayınlarımızdan çıkan bütün kitapları alacaksınız." Ne o kitaplar? "Kendini öp", "Kendi saçlarını yavaş yavaş evrene doğru tara", "Güneşe selam, evrene devam", "Hayat bir ayna, bak bak ağla" Güneşe selam verip, komşularına selam vermeyen insanlardan olmak istemiyorum. Onu da çözüyorlarmış. Bir ücreti var herhalde? Yok, ücretsizmiş. Sadece bir dergileri varmış, adı ne? Adı "Buda sizi bekliyor". Ona üye olmam gerekiyormuş. Da ayrı mı? Yok da bitişikmiş. İstersem kredi kartıyla da ödeyebiliyormuşum. Vallahi başladı egom yumuşamaya şimdiden. Kredi kartını 7 taksite böldürmekteymiş iş...


Başka ne gibi hizmetleriniz var?

"Ekstra bir ücretle, bizim yogilerimiz var burada, randevu sistemiyle çalışıyorlar, malumunuz hepsi çok yoğun, randevu aldığınız takdirde ayda bir kere sizin çakralarınız açılacak, biz enerjiler yoluyla sizin blokajlarınızı çözüyoruz." Blokaj dediğin lavabonun tıkanması gibi bir şey değil mi? Değilmiş. İç porçözü çözülsün? Yok o da değilmiş. "Bakın, az evvel siz 'Boynum tutuluyor' dediniz. Efendim, boyun tutulması, kararından dönmez, boyun eğmez bir inatçılık demek. Bunu iyileştirici cümleler öğretiyoruz size. Gün içinde sık sık kendinize 'Kendimi seviyor, beğeniyor ve onaylıyorum’ diyeceksiniz. Ha baktık yine açılmadı boynunuz, isterseniz yanda yoga stüdyomuz var oraya üye olursunuz, mat getirmenize gerek yok, biz satıyoruz. Yoga kamplarımız var. 5 gün. Doğada, denize nazır. Arkanızda dağlar. O dağlar sizin yıkılmaz egonuz işte. Denize bakarken yumuşayacaksınız."


Peki naneyle kekiği ayırmayı öğretecek misiniz? Bazen karıştırıyorum da. "Kamplarımızda her şey organik. Gidip ellerinizle havuçları, biberleri toplayacaksınız. Mideniz de bizim için önemli. Çünkü neden? Mide sindirim demek. Sindirim demek sizin yeni fikirleri sindirmeniz, yeni deneyimlere açık olmanız demek. Ahçılarımız size yardımcı olacaktır." Anladım. Naneyle kekiği yine ayıramayacağım.


Peki kimler geliyor? Bileyim de. Ruhunu temizlemiş insanların yanında, ben elimde toz bezi gibi kalıp bir hata işlemeyeyim? Bir hatam olursa beni lanetlemesinler. Pembelere sarıp, yeşil toplarla uzayın boşluğuna atmasınlar beni? Dönemem, anam babam merak eder. Vallahi herkes ordaymış. Eski sevgilisine kavuşmak isteyenler, eski kilosuna dönmek için brokoli çukuruna düşenler, durduk yere annesine çemkirenler, hep bana hep bana Rabbena hep bana’cılar. Evet ben üçüncü kategoriden yarışmaya katılabilirim. Anladım. Tamam. Döncem ben size. Işıklarla uğurladı kadın beni.


Telefonu çarpmadan, kibarca kapatıyorum ki evren duysun nezaketimi! Üzülmesinler diye; Kibariye’nin, Yıldız Tilbe’nin girmediği toplara girmemeyi tercih ediyorum da demedim. Rahmetli Bergen yoga yapsaydı aramızda mı olacaktı? Ya da Gülay? "Sen gelmez oldun" diye diye içimi dağladı yıllardır, evrene mesaj yollasaydı da o beklediği gelseydi, o şarkıyı nerden bilcektim? Minibüs şoförlerinin çakrasını Ferdi Tayfur mu açtı? Müslüm Gürses’e reikicileri sigarasıyla savururdu da ömrü yetmedi.


Saçmasapan sorularımı kendime saklıyorum. Neyse, çok günaha girdim. Bari Buda’nın ruhuna dua ediyim, "Bismillahi birsin ve billahi nursun, yüzbir Ayetel kürsi Buda’nın etrafında dursun." Hayır, bir gün gidersem Tibet kapılarından geri göndermesinler beni diye bunlar.


Arif’in golünü arıyordum ben, nerelere geldim. İşte bunlar hep blokaj.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.