Manifaturacılar Çarşısı’nda olmayan bir Kuzgun Acar
Her gün önünden geçerdim. Günde iki kere. İlk gördüğüm gün ayrıksı çizgisiyle çarpmıştı beni. Tam olarak tanımlayamamakla birlikte, rahatsız edici bir devinimin varlığını görmüştüm onda. Sanki gördüğüm şey, önünden her geçişimde değişiyordu. Her defasında duvarda asılı duran bambaşka bir şeye bakıyordum ve o, çarpıcılığından hiçbir şey kaybetmiyordu. Hissettiğim şey yıllar geçmesine rağmen hiç değişmedi ve ben, o heykele daima ilk günkü heyecan, merak ve anlama isteğiyle baktım. Ta ki, onu yerinden kaldırıp bıraktığı boşluğa da “Kuzgun Acar tarafından 1967 yılında yapılan soyut kompozisyon, Fatih Belediyesi, Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı ve İMÇ tarafından restore edilmektedir.” yazılı bir afiş asılana kadar.
Eseri, diğer adıyla da zikretmeye gerek görmemişlerdi. Oysa “Kuşlar”dı adı. O günlerde Tanpınar’ın günlüklerini okuyordum ve günlüklerden öğrendiğim Hans Hartung adlı bir ressama benzetmiştim heykelin, dolayısıyla heykeltıraşın çizgisini. Hem Hartung hem de Acar, soyut resmin ve heykelin bambaşka tekniklerle ve duygularla da insanın içine sızabileceğini, başka bir sanat anlayışının mümkün olabileceğini öğretmişti bana.
2013 yılında bulunduğu yerden, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ)’nın 1. blok dış cephesinden kaldırıldı “Kuşlar”. Ve ben, o günden bugüne duvarda bıraktığı boşluğa bakarak “Kuşlar”ı ve Kuzgun Acar’ı andım. Üzülerek, içim acıyarak ve öfkelenerek. Çünkü bu topraklarda devletin başı sanatçılarla hiçbir zaman hoş olmamıştı ve AKP iktidarı boyunca restorasyon adı altında yapılan eser katliamları ortadaydı. Ayrıca Kuzgun Acar, hayattayken de kimileri için “muteber” bir sanatçı sayılmazdı.
Daha 60’lı yıllarda eserleri tartışmalara sebep olmuş ve yerlerinden sökülüp depolara kaldırılmıştı. Sırf Türkiye İşçi Partisi’ne girmesi ve kendisine siyasi bir kimlik edinmesiydi bunun sebebi. Örneğin Ankara’daki Emek İş Hanı’na yaptığı ve Anadolu’nun çoraklaşma sonucu kaybettiği toprakları anlattığı “Türkiye Heykeli” yerinden kaldırılmış ve Emekli Sandığı’nın depolarında bekletildikten sonra hurda olarak satılmıştı.
Metal-İş Gönen tesisleri için ve Antalya valisi Haşim İşcan anısına yaptığı heykeller de benzer durumlara maruz kalmış, ama neyse ki yıllar sonra da olsa başka yerlere yerleştirilip sergilenmeye devam etmişlerdi.
Sadece devlet de değildi sanata ve sanatçıya düşman. Geçtiğimiz aylarda İsrail’in Gazze’ye saldırısını protesto etmek isteyen bir grup, amaçlarının dışına çıkarak İlhan Koman’ın Akdeniz Heykeli’nin kolunu kırmıştı.
Kısacası hem devlet hem de onun vatandaşı olarak sanatla ve sanatçıyla aramız pek hoş değildi. Bunu anlamak için Kuzgun Acar’ları, İlhan Koman’ları anlatmaya da gerek yok. Ankara’daki dinazor heykellerine, Saray’ın merdivenlerindeki pelüş oyuncaklara, Taksim Meydanı’nın peyzajına falan bakınca, estetik algımızın bulunduğu nokta kendiliğinden açığa çıkıyor.
Geçtiğimiz hafta bir haber okudum. 22 Haziran 2013’te yerinden alınan “Kuşlar” heykelinin yeniden yerine monte edileceğini söylüyordu. Eserin restorasyonu Temmuz 2015’te sona ermişti. “Kuşlar,” Kuzgun Acar’ın diğer eserleriyle birlikte bir müzede sergilendikten sonra asıl yerine konacaktı. Sevinç duydum, habere inandım ama bir taraftan da restorasyon çalışmalarına inancımızı zayıflatan müteahhit kafalı zihniyete lanet okudum.
Şimdi hem sergiyi hem de eserin yerine monte edileceği günü sabırsızlıkla bekliyor ve affınıza sığınarak kısa bir tirad atıyorum:
Şehirlerin de hafızları vardır. Onlar hatıralarını bizim gibi kafalarının içine değil, onlarla birlikte yaşayan varlıklarının üzerine kaydederler. Kimi zaman bir heykeldir bu, kimi zaman bir cami, bir meydan, bir mahalle çeşmesi, bir sur, bir ağaç… Bir şehrin ruhunu yakalamak istiyorsan, önce hatıralarını nerelere kaydettiğine bakarsın. Ve işte o hatıralar, insanın asla ele geçirilemeyeceğini, kimse tarafından durdurulamayacağını ve asla durmayacağını anlatıyorsa, tıpkı Kuzgun Acar’ın eserlerinde yaptığı gibi, o şehir hâlâ yaşamaya değer demektir.
YORUMLAR