İçimden geleni öldüremediniz
İnsanların çocukken bir ucundan girip, yetişkin olarak diğer ucundan çıktıkları tuhaf bir torna var. Bir şeyi içten geldiği gibi, içten geldiği için yapma yeteneğini elinden almaya yarar.
Eğer torna işini layıkıyla yaptıysa içinizden geleni değil yapmak, içinizden neyin geldiğini görmek bilmek bile mümkün olmaz. Gün içinde yaşama sevinci yerine korku, vicdan azabı, suçluluk ya da konfor duygusuyla hareket eden varlığa "yetişkin" denir.
Halbuki çocuklar öyle değildir. Bundandır, davranışlarıyla bizi rahatsız huzursuz ederler. Çocuklar ağlamak isteyince ağlarlar, koşmak isteyince koşar, durmak isteyince dururlar. Biz içinden geleni kaybetmişler ise, bu malzemeyle ne yapacağımızı bilemeyiz. Daha da beteri, bu malzeme sular altında kayıp antik bir şehir gibidir. İçten içe orada olduğunu bilir, varlığından korkar, çekiniriz. Ellerini kollarını yaşama sevincinden başka bir şeyin hareket ettirmediği bu küçük insanları, nedense hep "terbiye etmek", "eğitmek" gerekir.
Yan odada oynayan çocuğa bir gidip bakın. Yan odada yoksa bir çocuk, başınızı camdan uzatın, sokaktan bir tane az sonra geçecektir.
Belki o geçerken, yılın ilk karı gökyüzünden yer yüzüne düşmeye başlar. Çocuk, annesinin oyalanmasın da hızlı yürüsün diye çekeleyip durduğu elini bir an için kurtarır. Yolun ortasında durup başını, güne bakan gibi gökyüzüne kaldırır. Gözlerini açık tutmaya çalışarak kar tanelerine bakar. Annesi bıraksa, belki bir kaç kar tanesi gözünün içine isabet edip onu güldürür. Dilini çıkarıp tanelerin diline konmasına, ağzının sıcaklığında görünmezlik büyüsü yapılmış gibi bir anda eriyip gitmesine izin verir. Camdan bakmaya devam edin. Annesi izin vermez. “Hadi” der. Huzursuzlanır. “Hadi oğlum, geç kaldık hadi”. Çocuk, yaşama sevincinde ısrar ederse; “anne bak kar yağıyor” der. İçten gelen karşısında annenin huzursuzluğu kızgınlığa dönüşür: “Evet, evet hadi üşüteceksin!”
Camdan bakmaya devam edin. Kendi düşüncelerinin içinde kaybolmuş yetişkinlerin peşlerinde küçük adımlarıyla sürüklenen çocuklar göreceksiniz. Sürüklendikçe, gitmek istenmeyen yerlere içten gelmeyen bir hızda gidilmesi gerektiğini öğrenen çocuklar...
Yaşama sevinci her insanla birlikte doğar. İçine doğulan tuhaf çark, bazen okul bazen aile olup, bu tamamen içten gelen duyguyu maharetle köreltir. Bu yolda her anneye büyük rol düşer. Günün sonunda kadınlar, kendi kurmadıkları ve hep aleyhlerine çalışan bu çarkı, nedense en iştahla döndürüp duranlardır. Nihayetinde en iyi anne, çocuğuna dilediği gibi yaşayamayacağını en çabuk öğreten annedir.
Siz bir çocuğun bir şey yapmasını istiyorsanız, çocuk yapmakta direniyorsa sorun sizdedir. Çocuklar ödev yapmak istemezler, okulu sevmezler. Sorun insan doğasıyla hiçbir bağlantı kuramayan, yaşama sevincini söküp atmaya çalışan okuldadır. Öğrenme iştahı, çocuğun esas ve gerçek doğasıdır. Çocuk öğrenmeye direnmez, öğretilen şeye direnir. Her yaramazlık, her nanik “İçimden geleni öldüremediniz” der.
George Orwell’ın ünlü 1984 romanı "içten gelenin" katledilmesi ile ilgili fantastik bir romandır. Halihazırda var olan ve hiçbir fantastik tarafı bulunmayan son derece gerçek mekanizmaları anlatır. Fantastik tek yanı öyküsüdür. Orwell, tüm bu görünmez mekanizmaları bir diktatörde somutlaştırır, diktatörün adına da Büyük Birader der. 1984’te, içten geleni tamamen ve sistematik bir şekilde yok etmek için iki şey yok edilmeye çalışılır: Cinsellik ve dil.
“Partinin asıl amacı, cinsellikten zevki kaldırmaktı... Cinsel birleşme, lavman yaptırmak gibi iç bunaltıcı bir eylem olarak düşünülmeliydi.”
Büyük Birader, haklıdır. Sevişmek, içten gelenin en güçlü manifestolarından biridir. Bu nedenle ergenlik, insan yaşamının en tehlikeli dönemlerinden biri olarak görülür. Ergenlikte, hem henüz torna işini tamamlamamış hem de çocuğun büyüdüğü için içinden geleni yaşayacak imkânları artmıştır. Bunların başında da cinselliği gelir. Bir çocuğun gökyüzünden düşen kar tanelerine durup öylece bakmasına engel olmakla, bir gencin sevişmesini engellemek aynı şeydir. İkisi de tornanın işidir. Ama gençler ve çocuklar kendi doğalarında direnirler, hakları olanı talep ederler:
“Cinsel eylem eğer başarıyla yerine getirilirse başkaldırmak demekti” (1984)
1984’ün ana kahramanı Winston Smith, içinden gelenin yok edilmesine hiç kimsenin hiç bir zaman okumayacağı bir günlük tutmaya başlayarak isyan eder.
Ne de olsa, içten gelene en büyük selam duruşu yazı yazmaktır. Kelimeler başka yerden gelmez ve başka yere gidemezler. Klavyenin başına oturan herkes bilir, kelimelerin efendisi yaşama sevincidir.
Bazı insanlar vardır. Hani biraz tuhaftırlar. Tuhaflıkları ya yadırganıp yargılanır ya hoş görülür. Süreçte torna işini hakkıyla yapmamış, fire vermiştir. Hiç tuhaf bir insan olmasanız da bazen size de olur. Normalde yapmayacağınız bir şeyi yapar, demeyeceğiniz bir şeyi deyiverirsiniz. Hemen mahcup olur, kendinizi hizaya çekersiniz. Onlar hep emektar tornanın fireleridir.
Az kaldı. Kar yağacak. Gökten lapa lapa kar yağarken tornadan çıkmış insanların doluştuğu kocaman şehirlere akşam karanlığı yavaş yavaş çökecek. Arabanızın camına vururken, trafikte sıkışıp kalmış olacaksınız. Ofiste toplantının ortasında, gökyüzünden yer yüzüne iştahla indiklerini pencereden göreceksiniz.
Etrafınıza bakın, yılın ilk karı yağarken hayatın hiç bir şey olmamış gibi akıp gidiyor olması, attığımız adımların içimizden geldiği gibi, içimizden geldiği için olmadığının kanıtıdır. Eğer içimizden geleni bilseydik, kar tanelerinin yer yüzüne doğru inmeye başladığı an, milyonlarca insan ofisten dışarı fırlar, arabalarından iner, yolun ortasında durur yüzlerini güne bakan gibi gökyüzüne çevirirdi. Milyonlarcasının gökyüzünden yer yüzüne kavuşmak için büyük bir hevesle ve iştahla döne döne inişini sıkılmadan, dünyanın en önemli işini yapıyor gibi seyrederdi.
Bir çocuğun yapmakta direndiği şeyin peşinden gitmek gerekir. Nihayetinde, taklit etmek en iyi öğrenme şeklidir. Az kaldı, kar yağacak. Arabanızın camına vururken, trafikte sıkışıp kalmış olacaksınız. Bu yıl belki yolun ortasındaki o deli olursunuz. Arabadan dışarı fırlar, yüzünüzü bir çocuk gibi gökyüzüne çeviri, kollarınızı iki yana açarsınız. Kornalar çalar. Ama olsun, nanik!
İçimden geleni öldüremediniz.
YORUMLAR