Çocukların sorduğu sorulara nasıl cevap verilir?
Arabayla ağaçlık bir yolda gidiyoruz. Camdan dışarı bakan 3.5 yaşındaki Ladin, arkadan soruyor:
“Anne, ağaçlar neden hareket ediyor?”
Hemen cevabı yapıştırıp geçmek istiyorum:
“Ağaçlar hareket etmiyor kızım, araba hareket ediyor. Bize ağaçlar hareket ediyor gibi geliyor.”
Ladin’in ilk gittiği okul olan Meşe Palamudu Çocuk Evi’nde Reggio Emilia rahle-i tedrisinden geçtiğim için tam cevap verecekken duruyorum. Derin bir nefes alıp ne yapabilirim diye düşünüyorum. Sonra (yol müsait olduğu için) arabayı önce yavaşlatıp sonra durduruyorum. Ladin'e cevap vermek yerine, soruyorum: "Şimdi ağaçlar ne yapıyorlar?” Ladin, “duruyorlar” diyor. Tekrar gaza basıp soruyorum:“Peki, şimdi ne yapıyorlar?” Ladin, kikirdeyip “yine hareket ediyorlar" diyor. Hoşuna gittiğini anlayınca, bu oyunu biraz daha sürdürüyorum. Dur, kalk, hızlan, yavaşla... Sonunda soruyorum:“Sence ağaçlar nasıl hareket ediyor?” Ladin, yine kikirdeyerek cevap veriyor: "Biz hareket edince hareket ediyorlar, durunca duruyorlar."
Yolumuza devam ediyoruz...
Bir gün yine arabada gidiyoruz. Akşam olmuş, etraf karanlık. Şehir merkezinde değiliz. Yokuş yukarı inip çıktıkça uzaktaki yerleşim merkezlerinin ışık kümeleri gözüküyor. Ladin, camdan bakarken soruyor: “Bu uzaktaki ışıklar ne?”Babası, tatlı tatlı açıklıyor: "Onlar ışıkları yanan uzaktaki evler kızım, uzakta oldukları ve gece olduğu için öyle gözüküyorlar."
Ladin hemen tekrar soruyor: “Gece olmasa böyle gözükmez mi?”
Babası, “Hayır kızım gündüz olsa her yer aydınlık olur ve ışıklar böyle parlamaz.” Diyor ve kapsamlı bir açıklama yapıyor, gece ve gündüzle ilgili.
Ladin’den “Hımm” diye bir ses çıkıyor ve soru sormayı bırakıyor.
Kısa bir sessizlikten sonra ben Ladin’e soruyorum: “Sence o ışıklar ne?” Ladin, hemen cevaplıyor: “Orası bir parıltı ülkesi. Orada bir peri prenses yaşıyor. Çok ışıklı güzel bir sarayda anne ve babasıyla yaşıyorlar.”
Yukarıda saydığım iki örnek, benim durumu iyi yönettiğim iki örnek. Yoksa sanmayın ki bizim evde sorular hep böyle cevaplanıyor. Çocuklar çok soru soruyorlar ve ne yalan söyleyeyim bazen kestirip atıyorum ve bu sonu olmayan sorularla uğraşmak istemiyorum. İdeal durumu az çok tarif ettiği için bu iki örneği vermek istedim.
Bu iki örneğin altında yatan mantık, sabrınız olduğunda her soruda işinize yarayabilir.
Her şeyden önce çocukların sorularını yanıtlamamak gerekir. Bir çocuk soru sorduğunda temel motivasyon, çocuğa tatmin edici bir cevap vermek bir şey öğretmek değil, merak duygusunu teşvik etmektir. Bir yol bulamıyorsunuz en basitinden onun fikrini sormak ve verdiği cevaba göre onunla birlikte tahmin yürütmek en iyisidir.
“Sence yağmur nasıl yağıyor?”
Çocukların dünyası yetişkinlerin dünyası gibi değil. Sordukları sorulara bilimsel, analitik, komplike yanıtlar verdiğinizde bu cevapları genelde anlamıyorlar ve kendilerini kötü veya yetersiz hissediyorlar ve soru sormayı bırakmaya başlıyorlar.
Ladin’in yaş grubundaki bir çocuğa yağmurun nasıl yağdığını anlatabilirsiniz ve bunu hemen ezberler, başka yetişkinlerin yanında anlatıp sizi gururlandırabilir. Herkes, “çocuğa bak neler biliyor” der. Ama asla aslında nasıl yağdığını anlayamaz.
Aynı soruları çocuğun kendisine sorduğunuzda, onun dünyasının nasıl bir dünya olduğunu hemen anlarsınız. Bulutlar kızarlar, ağlarlar... Yağmur damlalarını periler dökerler. Rüzgar eser çünkü yaprakları birinin süpürmesi gerekmektedir.
Kimin söylediğini hatırlayamadığım harika bir söz var. Vereceğiniz her yanıtta bu söz size rehber olabilir:
“Teach less observe more.” (Daha az öğret, daha çok gözlemle)
YORUMLAR