Dostum hayat bu kadar, ne bir eksik ne bir fazla. Nokta.
Hayatta ne istemeler, ne küsmeler bitiyor. Koca kadınlar, koca adamlar. Kalbimiz kendi göğüs kafesimize bir türlü sığmıyor. İstemekten bir türlü bıkılmıyor. Gerçekleşen her istek, yeni bir açlığı tetikliyor. Bir tatmin daha yüreğimize dolarken, başka bir yerden vahşi bir açlık başlıyor.
Bir de küskünler var. Koca adamlar koca kadınlar... Günlük hayat zalim. İstemekten bıkmış, küsmüşler. Başları önlerinde, yüzleri toprakta. Yaşamın geçip gitmesine teslim. Bekliyorlar. Kırık dökük hisler, başlangıç noktalarına duyulan büyük özlemle, öylece duruyorlar. Orada, içlerindeki hırpalanmış hisler çöplüğünde.
Sonra Facebook, Instagram, Twitter diye bir şeyler var. Gerçeğin tuhaf bir versiyonu, insanın bir hali. Yalan değil, ama kurmaca. İnsanlar hikayeler anlatabilsin, gerçek sağdan soldan bastırdıkça kaçabilsin diye. Herşeyin mümkün olduğu bir yer. Herkes Alice, herkes harikalar diyarında.
Bu kurmacanın tadını çıkarırken, bazen karşınıza bir şey çıkıyor. Çok gerçek.
Ummadığınız bir yerde bir bilgisayar ekranında hayatı görüyorsunuz. O size siz ona bakıyorsunuz. Bir fotoğraf size konuşuyor, “Dostum hayat bu kadar, ne bir eksik ne bir fazla. Nokta.”
Kalbiniz göğüs kafesinize anne kucağı gibi yerleşiyor, küskün başınız topraktan kalkıyor. Hayat, ne güzel.
Elvin annesinin kucağında, ilk kez martı görüyor.
Fotoğraf: Cem Zibel
YORUMLAR