Anlamaya çalışma, yapmaya çalış
Şu yaşınıza kadar kim bilir kaç kere duydunuz, karşı tarafı anlamaya çalışmanız gerektiğini. Her türlü insan ilişkisi için kullanılan en popüler söylemdir; “onu da anlamaya çalış”, “Bir de onun gözüyle gör”....
Sosyal bilimler terminolojisinde bir değim vardır. “Başarılması imkansız hedef” denir. Yani hedef vardır ve var olmasının da başarılmaya çalışılmasının da bir anlamı vardır. Ama doğası gereği başarılamayacağı bilinir. Bana bu önümüze konup duran, karşı tarafı anlamaya çalışma hedefi de böyle bir hedef gibi geliyor.
Zira insanların çoğu zaman kendilerini bile anlamazlar. Size kendisini anlattığını sanan insan aslında kurmaca bir hikaye anlatmaktadır ve konuyla ilgili hiç bir iç görüsü yoktur. Zihin sadece olup duran olayları tutarlı hale getirmek için olgular arasında bağlantı kurup bir hikaye yazmaktadır. Karşınızdaki hemen her insan bu denli iç görüsüz ve kendi durumunu anlamaktan uzakken; size onu anlama hedefi konması kadar anlamsız bir şey yoktur.
Ben karşı tarafı anlamaya çalışmak yerine size iki farklı seçenek önereceğim. Kendi ilişkilerimde düşe kalka, bu ikisini yapmaya gayret ediyorum. Elbette bazen oluyor, bazen olmuyor. Ama becerebildiğim zamanlarda gördüm ki ilişkilerim çiçekler açıyor.
Bir anlaşmazlık durumunda önerebileceğim ilk şey şu olur; “anlamaya çalışma, yapmaya çalış”. Karşımda “beni anlamıyorsun” diye kendini yırtan biri olunca, onu anlamaya çalışmıyorum çünkü anlayamayacağımı baştan kabul ediyorum. Ama benden her ne istiyorsa, onu kendi içimde tartıyorum ve kendime şu soruları soruyorum; “benden istediği şeyi yapabilir miyim? Yapmak istiyor muyum?” Yani önce kendi sınırlarımı bir araştırıyorum. Eğer “yapabilirim” ve “yapmakta da bir sakınca görmem” gibi bir cevap çıkıyorsa; karşımdaki insanın talep ettiği her ne ise onu yapıyorum. Dünyanın en saçma şeyi olsa bile, “tamam” diyorum. Sen nasıl istersen öyle olsun.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımı aradım; “şunu bunu yapacakmışsın, yapmanı istemiyorum” dedim. “Saçmalıyorsun, neden yapmayacakmışım ki” dedi. “Çok keyfi, çok mantıksız bu söylediğin, sen bir şeyin olmasını istemiyorsun diye ben niye yapmayayım” dedi. Ben de edim ki “Saçma ya da değil. Benim buna ihtiyacım var, bu benim için önemli. Yapacak mısın, yapmayacak mısın?” Sonuçta defalarca “mantıksız” dese de yapma dediğim şeyi yapmadı. Yani beni anlamadı ama ihtiyaç duyduğum şeyi bana verdi.
Sıkıntı şu ki, insanların duygusal ihtiyaçları zaten irrasyonel, zaten mantıksız, zaten saçma. Hiç birimiz birbirimizi mantıksız şeyler istemekle suçlayabilecek durumda değiliz. Eğer ortada bir isteme hali varsa, bu genelde duygusal bir ihtiyaçtan, bir yaradan, tatmin edilmemiş insanlık halinden geliyor. Ve bu duygusal halin içindeki kişi de kendi durumundan bi haber oluyor. Siz “mantıksız, gereksiz” dedikçe, argümanlarla ihtiyacını mantık çerçevesine sokmaya çalışıyor. Özetle tam bir körler dövüşü. Bana göre hele ki sevdiğiniz biri sizden bir şey istediğinde, ya da bir konu üzerinde çatışmaya girdiğinizde ona (eğer sizin için ok ise) istediğini sorgusuz sualsiz vermek kadar ilişkileri iyileştiren bir şey yok. Yani bence anlamaya çalışmayın, mümkünse yapmaya çalışın.
İkici önerim ise çatışma anlarında karşı tarafı anlamaya çalışmak gibi imkansız bir hedef içine girmeden önce, kendinizi anlamaya girişmeniz. O anda kafanıza üşüşen argümanlar, hikayeler, cevaplar, ispatlara bir bilim adamı gibi saf bir merakla yaklaşıp, kendi kalbinizi, zihninizi anlamaya çalışmanız. İnsanlar kendilerini anlamaya çalışmaya bir mesai harcadıklarında, karşı tarafa olabilecek en büyük hediyeyi verirler. Ünlü bir söz vardır;
Senin için yapabileceğim en iyi şey, kendimi anlamak; Benim için yapacağın en iyi şey, kendini anlaman.
YORUMLAR