Dur, Piper… Koşma Piper…
Sosyal medyada dolaşan bir videoda, Piper ismimli küçük bir kız çocuğu bir koşu yarışında kazandığı halde bitiş çizgisinde durmuyor ve dörtnala koşmaya devam ediyor. Piper’ı sosyal medyada bir güzel övmüşler.
İş dünyası bir işi başarmak için aylarca çalışan, başardıktan sonra 30 saniye kadar sevinebilen insanlarla dolu. Başardığın şeyin tadını çıkarmak, zevk ve mutlulukla kalabilmek bir sinir sistemi kapasitesi. Piper’ın kazandıktan sonra durmayı ve tadını çıkarmayı öğrenmesi gerekiyor. Sonra tekrar koşabilir. Bir süre işyerlerinde verimliliği artırmayı hedefleyen bir şirket yönetmiştim. Çok sayıda araştırma elimizden geçti. Bir tanesi işkoliklerin, tembeller kadar verimliliğe zarar verdiğini söylüyordu. Bu nedenle artık aklı başında şirketler ve İK’lar iş/özel yaşam dengesi, çalışan memnuniyeti gibi konulara asılıyorlar. Çünkü artık minik Piper’ın tükenmişliğe koştuğunu hepimiz biliyoruz. Ben de Piper’a şöyle tezahürat ediyorum “Dur piper”, “Koşma piper”, “Meditasyon yap piper”, “Om piper”….
Zorlukla kalabilirsin de peki ya kolaylıkla kalabilir misin?
Peter Levine diyor ki “İnsanların en büyük fizyolojik ihtiyaçlarından biri bir zorlukla karşılaşmak, o zorluğun üstesinden gelmek ve bunun sonucu olarak rahatlamak. ” Bu psikolojik değil fizyolojik bir ihtiyaç. Çünkü bir kaplanma karşılaşmak, kaçmak/savaşmak ve kurtulmak sinir sistemimizin yaşamsal bir fizyolojik cevabı. Yaşam çok hızlı değişti, kaplan falan kalmadı soylarını tükettik. Ama fizyolojimiz hala kaplanla savaşan atalarımızla birebir aynı. Bir zorlukla karşılaşıp üstesinden gelmek için can atıyoruz. Hayat o kaplanı vermeyince bu itki bizi böyle işlere giriştiriyor. Fizyolojimizin üstesinden gelme hazzını yaşaması için inanılmaz yaratıcı yollar buluyoruz. Tahmin edersiniz ki ekstrem sporları ve kendimizi bir tür tehlikeye attığımız her deneyimi bu itkiye borçluyuz. Bunda elbette hiçbir sakınca yok. Eğer bu itki bir sarmala dönüşürse “yoğunluğa bağımlılık” dediğimiz bir hal gelişiyor. Sadece zorlanma ya da tehdit altında kendimizi canlı hissetme hali. Bir başka durum ise zorlanma ve üstesinden gelme sonrası rahatlama kısmını es geçmek ve döngüyü tamamlamayarak zorlanma-üstesinden gelme kısır döngüsüne sıkışıp kalmak. Beynimizin bilinç düzeyindeki kısımlarının esamesi okunmuyor. İnsan davranışları ve seçimlerindeki en büyük etken hala hayatta kalma dürtüsü ve bilinç dışı varlığımız. Bu bilinç dışı alanları gerek sinir sistemi gerek arketipsel yollardan keşfetmek ağzımın kenarından sular akıtıyor.
Duyusal haz…
Slime’dır, squishy’dir, elini sürttükçe değişen tişörttür bunların hepsinin duyusal haz verdiğini biliyor musunuz? Çocuklar duyu bütünleme ve sinir sistemi regülasyonu için bu tür oyuncaklara yöneliyorlar. Neye ihtiyaçları olduğu konusunda hala içerden gelen bilgiyi takip eder haldeler. Bu içerden bilme ve ihtiyaca yönelme duygusunu ve duyusal hazzı yolda kaybederek yetişkin olacaklar. Sonra bir gün Instagram’da böyle bir post görüp kaybettiklerini geri kazanmak için yoga ve meditasyona başlayacaklar. Bu nedenle bizim yaptığımız işe unlearning deniyor. Öğrendiğin yanlıştan fabrika ayarlarına geri dönme. Size bir şey öğretmiyoruz. Yolun diğer ucundan el edip sesleniyoruz “Dön bebeğim.”
YORUMLAR