Eyvah yönetici oldum!
Birçoğumuz kariyerimizi yönetici olarak sürdürmek isteriz. Bu isteğin altında genellikle ekonomik sebepler yatıyor gibi gözükse de, inisiyatif alma, bir şeyleri değiştirebilme yetkisine sahip olma ve benzeri motivasyonlar da bizde bu isteği yaratabilir. Yönetici olunca daha mutlu, daha güçlü, daha saygın olacağımızı hayal ederiz. Bunlar gerçekleşebilir tabii ki de fakat, bunların yanında yönetici olmanın belirli zorlukları da vardır. Biz ise bunları çoğunlukla göz ardı etmek isteriz, ne de olsa hayallerimizin bozulması hoşumuza gitmeyecektir..
Her şey yönetici ile başlar yönetici ile biter
Hayatta her şey bir bütündür.. İş yerinde de aynı bütünlük çok önemlidir. Her çalışanın, ki buna yöneticiler de dahildir, istisnasız olarak, sevgi ve samimiyet görmesi ve göstermesi, aynı zamanda da performansını verimli bir şekilde kullanabilmesi için o işyerinde mutlu olması gerekir. Patronları da bu işe dahil etsem çok abartmış olmam umarım.
Bir önceki yazımda, bir işyerinin gül bahçesine dönüşmesinde en büyük görev yöneticilere düşer demiştim hatırlarsanız, aynı zamanda en zor görev de yöneticilerdedir. Yöneticilik basamakları çıkıldıkça, yetki ve sorumluluklarla doğru orantılı olarak sizden olaylara daha makro açıdan bakmanız beklenir. Ayrıca artık hem iş yapan hem de iş yaptıransınızdır. Kendi iş ve yöneticilik performansınız kadar, size bağlı olan çalışanların da performansları sizden sorulur. Bu arada, gün içerisinde aslında çalışanlarınıza ayırmanız gereken zamanın büyük bir bölümünü toplantılar çalar. Haliyle de, çalışanlarınızla iletişiminiz çoğu zaman sekteye uğrar ve bazı detaylar gözünüzden kaçmaya başlar ki, kabul etmeniz gereken bir şey vardır, o da her şeyi kontrol edemeyeceğiniz.
Yönetici olarak, en zoru şüphesiz, bir yandan size bağlı olan çalışanların ihtiyaç ve taleplerini karşılamaya çalışıp, sizden beklenenleri onlara aktarıp desteklerini talep ederken, bir yandan da bir üst yönetimi yönetmeye çalışmaktır. Bu durumdan patronları hariç tutuyorum tabii ki de..
Ve en önemlisi de, siz artık bir yöneticisinizdir ve bir üst yönetim tarafından bir ağırlığınızın ve saygınlığınızın olması beklenirken, üstüne üstlük sizin samimiyete ve sevgiye ihtiyacınızın olmadığı düşünülür. Bir de bunun içine gittikçe artan yalnızlığınız eklendikçe işler iyice zorlaşır.
Şimdi gel de mutluluktan bahset değil mi.. Evet biraz daha zor olabilir ama yöneticiler mutlu olamaz diye bir şey tabii ki de yoktur. Beklentileri doğru algılamak ve yönetmek bence kilit noktadır. Hem size bağlı olan çalışanların hem de üst yönetimin beklentilerini doğru bir şekilde anlayabilirseniz ve karşılamak için aksiyona geçerseniz bu kendinizi başarılı hissetmenize yol açar ki, başarılı insan mutludur. Bir de, kendinize ve çalıştığınız herkese karşı alabileceğiniz maksimum riske kadar sabırlı ve anlayışlı olmayı başarabilirseniz, iç huzurunuzu yakalamışsınızdır demek. Bırakın yöneticiniz veya patronunuz size çok da doğru gelmeyen bir şeyi yapsın.. Deneyip görecek sabırda olursanız mutlu olursunuz. Unutmayın, bazen akışına bırakmak ve yaşayarak öğrenmek her şeye bedeldir. Yeter ki, alabileceğiniz risk seviyesini iyi belirlemiş olun.. Fakat tüm bunlardan da önemlisi kendinize karşı dürüst ve gerçekçi olup insani değerlerinizi asla kaybetmeyin. Yıllar sonra aynaya baktığınızda hırslarına ve egosuna yenik düşmüş, çevresindekileri statüsüne göre değerlendirmiş, hayatından sevgi ve samimiyeti çıkartmış biri sizi inanın hiç ama hiç mutlu etmeyecektir..
***
İşinizde mutlu değil misiniz? İş hayatı ile ilgili öğrenmek istedikleriniz mi var? Ya da sadece fikirlerinizi paylaşmak mı istiyorsunuz? Öyleyse e-postalarınızı aşağıdaki adreslerden birine mutlaka bekliyorum.
isimlemutluyum@mujdeozenen.com
diyelim@isimlemutluyum.com
YORUMLAR