Keyif almak ve vermek üzerine bir yazı



Keyif almayı bilen insanlardan mısınız?


İnsanlar ikiye ayrılır, keyif almayı bilenler ve hiçbir zaman bilemeyecekler…


Bayılırım insanları ikiye ayırarak bir yazıya başlamaya. Bu asla doğru değildir. Yine de arada sırada bir yazıya başlarken bu fikirle giriş yapmak hoşuma gider; eğlenceli gelir. Ne var ki neredeyse cinsiyetleri bile artık ikiye ayıramazken başka şeylerde “2” seçenek son derece yetersiz kalıyor.


Keyif almayı biliyor musunuz gerçekten? Varlığınızdan, yaşamanın iki temel noktası olan zamanınız ve mekanınızla ilgili detaylardan, fiziğinizden, fiziğinizin size verebileceklerinden, zekanızdan, zekanızın size yaşatabileceklerinden, karakterinizden, cesaretinizden, utanmadan yapabileceklerinizden?


Yorgun argın eve geldiğinizde size gülücükler atan bebeğinizden, aksi bir dönemde olsa bile size arada bir sarılan ergen çocuğunuzdan, gülme krizine girdiğiniz arkadaşlarınızdan, nefis bir korku filminden, müthiş bir indie rock şarkıdan, hatta sıra sıra çalan şarkılardan, yerden çiçek gökten yıldız toplatan danslardan, bir şişe şaraptan, bir damla yağmurdan, makarnadan ya da makarondan, koca penisli bir sevgiliden, yolda yanınızdan geçerken size “ne hoş kadın” gibi bakan İtalyan tipli bir erkekten ya da imrenerek bakan kadın gözlerinden?


Hoşunuza giden biriyle tatlı tatlı flört etmekten? Ona zekice cümleler kurmaktan, tebessüm etmekten ve ettirmekten?


Ben çok keyif alıyorum. Kendimi bildim bileli de alırım. En büyük keyfim de karşımdakine keyif verdiğimi bilmektir. En azından verdiğimi sandığıma inanmamdır.


Yıllar önce bir kadın tanıdım, son derece imkânlı hoş bir kadındı. Evliydi, çocuğu da vardı ama sahip olduğu her şeyden mutsuz gibiydi. Hep suratı asıktı ve nasıl mutlu olacağını bilemiyordum.


O hanımcığım ne oldu bilmiyor ve ilgilenmiyorum ama bildiğim bazı şeyleri size de söylemek istiyorum yine kıpır kıpırken…


Dediğim gibi, hep heyecan duymuş, keyif almaya meraklı ve hevesli bir insan oldum. Şaşıracaksınız ama bir taraftan da ciddi utangaç bir yapım vardır ve bu ikisi pek birbiriyle uyumlu gitmiyor çünkü zevk için sınırların olmaması lazım.


Sınır olunca neler yapabileceğinizi, diyebileceğinizi, yazabileceğinizi düşünebiliyor, kolayca buluyor ama bir şekilde oto sansür uygulayarak onu kafanızda tutuyor ya da biraz törpülüyorsunuz. Hala böyleyim, çok güzel şeyler yapmış olmama rağmen hayatta aklıma gelip de çekindiğimden dolayı yapamadıklarım daha fazladır sanki…


Bir taraftan da karşı taraf bunu anları mı diye de düşünüyorsunuz tabi. Bu yazdığınız bir yazı için bile geçerli. Aşırı bulunup garipsenmekten de çekiniyor arada sırada insan. Yine de 20’lerinde çok daha çekingen ve arka planda kalabiliyorsunuz. Yıllar geçtikçe kendinizi tanıyıp güveniniz yükseldikçe, bu arada gerçekten sevdiğiniz ve istediğiniz şeylerden emin olmaya başlayınca zevkin ve keyfin tadı daha çok ortaya çıkmaya başlıyor.


Aksi ama zeki bulduğum Berdard Shaw’ın bir lafı vardır, “Neden zevk duyduğunu anlamaya çalışmak, zevki kaçırır” der. Bu doğru, o yüzden zamanla bunu keşfetmeniz mümkün olabiliyor. İşte 40’ların mükemmel olmasının bir sebebi daha…


Mesela açık büfe hiç sevmem. Hele ki çok büyük olanlarını… Ne kadar büyükse o kadar ucuz hissi veren yegane şeylerdendir benim için açık büfeler. Gerilirim, ne alacağımı bilemem, aldığım şeylerin çoğunu beğenmeyip bırakırım. O yüzden ustaca hazırlanmış, içinde bir lokma bile olsa alakart tabağın sırayla önüme gelmesi benim için çok daha önemlidir. Ama inanın çocukken koşardım açık büfeye görmemiş danacık şeklinde! Zamanla fark ettim bunu işte…


Şimdi size bazı ipuçları vereyim isterseniz. Zevk almak karşındakini mutlu etmeyi bilmekle başlar. Bu yüzden karşınızdakilerle paylaşarak bazı şeyleri yaşamalısınız. Bakın bunlar sadece sevgili için değil, sevdiğiniz herkes için uygulanabilir. Gecenin bir yarısı ağdalı “Seni seviyorum” mesajları attığım kişilerin son 5 tanesi, geçirdiğim bu zor senede yanımda olan canım arkadaşlarımdı.


  • Benim elim kalem tuttuğundan dolayı yazarken çok kıvrak, etkileyici (ve yeri geldiğinde flörtöz) cümleler kurabilirim. Bu yüzden de çoğu arkadaşımın hayatındaki insan için onlara cümleler kurduğumu bilirim. (mesaj, mail, mektup…) Ama karşınızdaki insanı biliyorsanız onunla ilgili esprili ve zekice cümleler kurmak daha kolay olur. Eğer kaleminiz kuvvetli değilse okuyun. Kitap, internet… Okuduğunuz cümleleri not edin.

  • İnsanları davet edin. Davet etme şeklini siz düşünün ama yapın bir hoşluk. Keyfinize göre az ya da öz ama iyi ikramlar hazırlayın. Eğer kocaman sofralardan hoşlanıyorsanız öyle yapın. Ama inanın hiçbir şeyin “kocaman” ya da “bol bol” olmasına gerek yok.

  • Yaratıcı hediyeler bulun. Bulmaktan ziyade yapın. Bu konuda detay veremeyeceğim, kendime saklıyorum artık.

  • Geziler, seyahatler, imkânınıza göre küçük büyük programlar ayarlayın. Bunları ayıkken yapın, sarhoşken unutuyorsunuz sonra ve lafta kalıyor!

  • Arada bir zararlı şeylerden yiyin. Ama arada bir yiyin ki kıymeti olsun gerçekten.

  • Takdir ya da karşılık görmeseniz de üzülmeyin. Bunları siz kendiniz için yapıyorsunuz her şeyden önce. Ve çevrenizdeki pek çok kalasa nazaran yapabiliyorsunuz. İşte bu çok önemli. Çünkü bunları yapamayan, yapmayı bile düşünemeyen, düşünse de beceremeyen o kadar çok insan var ki.

Yalnız yazımı yine bir özlü söz ile bitirmek istiyorum. Her ne kadar benim hızımı kesmese de, bazı sağlık yazılarının sonundaki “Doktora danışın” uyarısı gibi sizlerle paylaşmak istedim:

Er geç bir gün gelir, zevk kendini ödetir. (Shakespeare)

(Ama bu korkuyla da yaşanmaz. Nora Romi)

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.