Türkiye'den bir doğum hikayesi
Normal doğum yapmak pek çok kadın için korkutucu ve bu korkunun en önemli nedenleri bilgisizlik ve negatif doğum hikayeleri. Bu fikirden yola çıkarak pek çok arkadaşım gibi ben de doğuma hazırlık eğitimleri ve doğuma yardımcı minik çalışmalar düzenliyorum. Çiftler eğitimi küçük gruplar halinde alıyorlar ama ulaşamadığım o kadar çok kadın var ki… Daha fazla kadına ulaşmak için neler yapabilirim diye düşünürken, neden daha önce normal doğum yapmış annelerden pozitif doğum hikayeleri göndermelerini istemiyorum dedim ve Instagram hesabıma bir post hazırladım. Beni şaşırtacak kadar çok hikaye gelmeye başladı. Biz kadınları doğum konusunda güçlendirecek kişiler yine bizleriz başlığından yola çıkarak yazılan hikayeler pek çok anne adayına güç veriyor.
Hayaller ve gerçekler…
Pozitif doğum hikayelerini paylaşırken arada mesaj kutuma üzücü hikayeler de gelmeye başladı. Biraz mutlu oluyorsam, biraz da hüzünlenir oldum. Her negatif doğum hikayesi içime dert oldu. Oysa, diyorum, doğumun merkezinde kadın olmalı. Kendisine ve bebeğine yapılacak her türlü tıbbi girişim konusunda kadın doğru ve tarafsız olarak bilgilendirilmeli, bu konularda kadının karar hakkına saygı duyulmalıydı. Her kadın gebelik öncesi, gebelik, doğum ve lohusalık dönemlerinde yeterli bilgi, eğitim ve kaliteli sağlık hizmeti alma hakkına sahip olmalıydı ama gerçekler böyle değil! Burası Türkiye ve doğuran her kadın aynı şartlarda doğum yapamıyor! İşte içime dert olan ve birazdan okuyacağınız gibi yaşanan pek çok doğum hikayesi, bu ülkenin acı gerçeği…
“Ben şimdi ne yapacağım”
“Doğuma elimden geldiğince hazırlandım. Kitaplar okudum, yeterince teorik bilgim vardı. Eşimin babası özel bir hastanede ameliyathane teknisyeni olarak çalışıyor ve ben de onun önerisine güvenerek dokuz ay boyunca aynı hastanede çalışan ve benimle yakından ilgilenen başka bir kadın doğum uzmanına gittim. Bu ilgi ve alakasından dolayı doktoruma fazlasıyla güvendim. Hamileliğimin sonlarına doğru doktorumla doğum şeklini konuştuğumda bana ”herkes sezaryen yapar, sen normal doğum yaparsın” dedi.
Gebeliğimin 39. haftasına geldiğimde, doğumun her an olabileceğini, 1cm açılmam olduğunu söyledi. Bu haftadan sonra tatile gideceğini ve bu hafta doğum olmazsa beni başka bir doktora yönlendireceğini ekledi. İçimden hayırlısı dedim ama moralim biraz bozuldu. Sonuçta dokuz aydır alıştığım, benimle yakından ilgilenen bir doktorum vardı ve hiç tanımadığım biriyle doğuma gitmek nasıl olurdu bilemedim…
Aradan 3 gün geçti. Tekrar kontrole gittiğimizde “büyük ihtimal doğumun cuma günü gerçekleşir, hazırlıklı gelin” dedi. Ben sıfır sancıyla, kendimi doktoruma teslim ederek, onun her sözüne güvenerek 39. haftada sabah 8:30’da hastanedeydim. Doğum salonundaki bir ebe bana aç kalmamam için serum vereceklerini söyledi, ardından da doktorum gelerek yavaş yavaş suni sancı vereceklerini ekledi. Ben orada bir afalladım, aklım karıştı, anlayamadım. Neden bunları yapıyorlardı sorgulamadım. Çünkü doktoruma güveniyordum.
Sürekli yürümemi söylediler. Sabah 8:30’dan akşam 19:30’a kadar yürüdüm. Arada kısa sürelerle dinledim. Bir süre sonra açılmamın çok yavaş olduğunu ve doğumun gece 00:00 bulabileceğini söylediler. Serumla oynadılar ve birden ağrılarım arttı. O an sancılarımı suni sancıyla arttırdıklarını anladım. Bir süre sonra su kesemi açtılar ve ağrım iyice arttı. Doğum hızlandı ve bir süre sonra bebeğim gelmeye karar verdi. Ikınma aşamasına geldiğimde doktorum, hemşireler hepsi yanıma geldi ama beni yönlendirmek yerine hastaneden ayrılan bir doktorun dedikodusunu yapmaya başladılar. Doktor epizyotomi kesisini yaparken lokalle uğraşmayalım dedi. Ben geç kaldığını düşündüm ve sonuçta lokal anestezi yapmadı. Direk kesti ve bu benim için büyük bir travma oldu. Çok fazla dikiş gerektiği için bebeğim doğduktan sonra beni uyuttular ve anestezi altında dikiş atıldı.
Çok şükür bebeğim sağlıklı doğdu ama sarılık olduğu için iki gece hastanede kaldı. Benim için çok zor geçen iki gündü. Ben tam bir ayda ancak iyileşebildim. Daha sonra doktor kontrolüne gittiğimizde doktora sordum “bana epizyotomi kesisini yaparken lokal yaptınız mı?” Hem öncesinde, hem de sonrasında yaptım, sen hatırlamazsın cevabını alınca doğru konuşmadığı için konuyu kapattım. Arada eşimin babası var diye sustum ama içim içimi yediği için artık birşeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Sekiz ay sonra hastaneye şikayetimi maille bildirdim. Telefonla geri dönüş yapıldı, başhekim yardımcısı bizzat ilgilenecek dendi. Doktoru çağırmışlar, eşimin babası da aranmış. Bu nedenle bana şikayetimin nedenini sordu, ben de anlattım. Kayınpederim aynı zamanda kendi arkadaşı olan benim kadın doğum doktorumla tekrar konuşmamı, neden kendisine bu konu hakkında hiçbir şey söylemediğimi sordu. Benim için doktorla yeniden konuşmak gereksizdi, zaten konuşmuştum ve bana yalan söylenmişti. Eşim de tekrar konuşmam ve sorularıma cevap bulmam gerektiğini, doktor hatalıysa benim yanımda olacağını söyleyince tekrar konuşma kararı aldım.
İşte doktor karşımda ve durmadan konuşuyordu. Ben de neden hep onun konuştuğunu, benim sorularıma cevap vermesi için tekrar buraya geldiğimi söyleyince ve doğum sürecimi gayet net hatırladığımı söylediklerimden anlayınca “sen zaten normal doğum için uygun değildin. Ben o kadar kesmeseydim çıkmazdı. Bir hafta daha bekleseydim de o çocuk doğmaz, sezaryen olurdun” dedi ve “beni istediğin mahkemeye ver bana hiçbir şey olmaz. Bu hastanenin en eski doktoruyum” diye de ekledi. Bu arada kayınpederime gelininin şikayeti seni duruma soktu ama biz yine de arkadaşız dedi. Sözleriyle beni küçük düşürmeye çalıştı. Sanırım kayınpederim de o anda arkadaşıyla arası bozulmasın diye beni savunmadı. Eşim yanımda ama şikayetimden hiçbir sonuç alamadım. Hastaneyi tekrar aradım ama doktorum başhekime personelin gelini olduğumu, benimle konuşup konuyu halledeceğini söylemiş. Tam tersi olduğunu ve hiçbir şeyin hallolmadığını söyleyerek telefonu kapattım. Ben sorularımın cevabını aradım, doktorla yüzleştim, bir de sizinle paylaştım ya üzerimden bir yük kalktı sanki. Artık üzülmüyorum, başımı yastığa her koyduğumda düşünmüyorum. Şu an ne yapabilirim bilmiyorum ama hakkımı aramaya devam edeceğim…”
Bu hikaye gibi o kadar çok doğum yaşanıyor ki… Kimseyi eleştirmek ya da suçlamak değil niyetim. Sadece hemcinslerimin sesini duyurmak istiyorum. Kadın olarak hayatımızın en önemli anlarında bilgimiz haricinde bedenimize yapılan bu şiddet bir son bulmalı. Şiddet görmek demek illa birinin size bir tokat atması demek değildir. Bilgilendirmeden, ne olduğunu ve neler olabileceğini tam olarak anlatmadan, kadın bedenine içinden bebeğin sağlıkla çıkarılacağı bir robot muamelesi yapmak ve üstüne üstlük sorularına cevap arayan bir anneyi başından salar gibi davranmak bence doğumda uygulanan şiddetin bir numaralı örneğidir.
Doğuma sabır, sevgi ve destekleyici bir süreç içinde, gerektiğinde anne adayının ve bebeğin tıbbi ihtiyaçlarının nazikçe karşılandığı doğal bir olay olarak bakılmalıdır. Bunlara kafa yoran kadınların 2008 yılından itibaren yavaş yavaş kurdukları ve benim de üyesi olduğum “Doğumda Kadın Hakları Derneği” bu gibi olaylar olmasın diye çalışmaktadır.
DOĞANA Doğumda Kadın Hakları Derneği
Manifesto
- Gebelik, doğum ve lohusalık doğal süreçlerdir.
- Her kadın gebelik öncesi, gebelik, doğum ve lohusalık dönemlerinde yeterli bilgi, eğitim ve kaliteli sağlık hizmeti alma hakkına sahiptir.
- Doğumun merkezinde kadın vardır. Her kadın doğum süresince aktif olabilmelidir.
- Mahremiyet hakkı gebelik ve doğumun vazgeçilmez parçasıdır.
- Her gebe doğumun başından sonuna kadar istediği kişilerden kesintisiz destek alabilmelidir. Buna kendi yakınları, ebesi ve doulası dahildir.
- Kendisine ve bebeğine yapılacak her türlü tıbbi girişim konusunda kadın doğru ve tarafsız olarak bilgilendirilmelidir. Bu konularda kadının karar hakkına saygı duyulmalıdır.
- Anne ve bebek bağı doğum sırasında ve sonrasında korunmalı ve desteklenmelidir.
- Anne ve bebeğe, kamusal alanlarda rahatsız edilmeden, çalışma hayatında ise kısıtlanmadan, özgürce emzirme ve benzeri temel analık ihtiyaçlarını karşılayacak koşullar sağlanmalıdır.
Kadınlar yalnız değiller!
Önümüzde uzun bir yol olduğu aşikar ama paylaşmak, konuşmak ve en önemlisi sesimizi duyurmak için beraberce hareket etmeliyiz. Böyle gelmiş, böyle gider, ben tek başıma ne yapabilirim ki dememek lazım. Steve Jobs ne demiş;
“Dünyayı değiştirecek insanlar, onu değiştirebileceklerini düşünecek kadar çılgın olanlardır.”
YORUMLAR