Sezaryen farkındalık ayı
2014 yılında Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırma ülkemizdeki sezaryen oranlarının %52’lere çıktığını söylüyor. Bu gerçekten de çok yüksek bir oran ve sezaryen hakkındaki farkındalığımızın ne denli az olduğunun en büyük kanıtı…
Sezaryen bir kurtarma ameliyatıdır
Sezaryen, seneler önce bizim milletimiz için bir zenginlik göstergesiydi. Fakirler çatır çatır normal doğum yaparken, zenginler saçlarındaki fön, yüzlerindeki makyaj bozulmadan “rahatça” bebeklerine kavuşurdu. Çoğu yerde doğuma bakış açımız hala böyle. Özellikle gelir ve öğrenim durumu yükseldikçe sezaryen oranları artıyor. Yine Sağlık Bakanlığının 2014 verileri sezaryen oranlarının devlet hastanelerinde %37, üniversite hastanelerinde %67 ve özel hastanelerde %70 olarak gösteriyor. Yani paran varsa doğum şeklini istediğin gibi belirliyorsun. Oysa 2013 yılında yine Sağlık Bakanlığımız sezaryenin sadece tıbbi zorunluluk halinde yapılması gerektiğini yasallaştırdı.
Sağlık Bakanlığı Doğum Eylem Rehberi’ne göre; isteğe bağlı sezaryen yapılamaz. Fakat anne adayına ait aşırı korku, endişe, panik gibi psikolojik durumların varlığı göz önünde bulundurulmalı ve bu durumlarda yeterli ve doğru danışmalık verilmelidir. Yine Bakanlığın 2010 yılında sezaryen ile ilgili yaptığı açıklamada;
“…tıbbi nedenler dışında sezaryenin anne ve bebek sağlığına getirdiği ağır yükler göz önünde alındığında endikasyon dışı sezaryenden kaçınılması zorunluluk arz etmektedir.”
İsteğe bağlı sezaryenin bu denli artmasının pek çok nedeni var. Doktorlarımız ve tüm sağlıkçıların çalışma şartları, ebelerin asli görevlerini yerine getirememeleri, özel hastanelerin artması, devlet hastanelerinin fiziksel şartları, anne ve baba adaylarının doğum hakkında bilinçsiz ve bilgisiz olması, bu bilgisizlikten gelen korkular, endişeler, desteksizlik ve nesilden nesile aktarılan korkunç doğum hikayelerini sezaryenin bu denli artmasında neden olarak gösterebiliriz.
Bir kadın neden sezaryen olmak ister?
Korku: Kadınlarımızın çoğunun doğum süreci hakkında bilgisiz ya da yanlış bilgilerle dolu olduğu aşikardır. Bu yanlışlar da normal doğumdan korkmalarına neden olur.
Desteksizlik: Kimse bu kadınlara sen doğurabilirsin demez. Daha çok vajinasının deforme olacağı, yırtılacağı, kesileceği, acı çekeceği anlatılır. Normal doğumun pozitif etkilerinden bahsetmek yerine sezaryen, doğumun risksiz versiyonu gibi gösterilir. Doğum sürecinde kesintisiz destek gören kaç kadın vardır? Kaç kadına doğum süresinde ilaç dışı ağrıyla baş etme yöntemlerini kullanması, duşa girmesi, pozisyon değiştirmesi seçeneği veriliyor ve sadece ‘her şey yolunda’ diyerek kadının elini doğum süresince tutan kaç destekçi var? Doğuma hazırlık eğitimi alabilen kaç aile vardır? Bir kadın mümkün olduğu takdirde, her şey yolunda giderse epizyotomi tercih etmiyorum, doğum taburesinde ya da farklı pozisyonlarda doğum yapabilir miyim dediğinde, doğum sonrası bebeğiyle ten tene temas istediğinde kaç doktor bu isteğe cevap vermeye çalışıyor, kaçı kesmezsem makatına kadar yırtılırsın, kontrolsüz yırtıklar olur diyor? Bir kadın sezaryen sonrası vajinal doğumu denemek istese tıbbi destek alması için kaç hastane gezmesi gerekir?
Ağrı: Sezaryen tercih eden anne adaylarını bu yola iten etmenlerden bence en büyüğü doğum sancısı korkusudur. Doğum sürecinde “acı çekecekleri” düşüncesi onları ağrısız ve risksiz gibi görünen sezaryen operasyonuna yönlendirir. Aynı şekilde normal doğum sürecinde epidural için de aynı şey geçerlidir. Çoğu kadın kesintisiz destek ve ilaç dışı ağrıyla baş etme yöntemleriyle epidural almadan normal doğum yapabilirken, desteksiz kalan, doğum odasında korkutulan, etrafı ağlayan ve ona acıyan başka insanlarla dolan ve sancısının daha çoook artacağı söylenen kadın için normal doğuma ulaşmanın tek yolu kesinlikle epidural almaktır. Korku ve desteksiz kalmak ardından ağrı duymayı getirir. Şimdi bir düşünelim; ülkemizde doğum yapan kaç kadın hastanede kesintisiz destek alabiliyor ya da kaç kadın doğumun yoğunluğuyla baş etmek için ilaç dışı ağrıyla baş etme yöntemleriyle destekleniyor?
Bebeğim için en iyisi
Her anne bebeği için en iyisini ister. Hamilelik süreci sağlıklı geçsin, bebek en güzel şekilde büyüsün ve en risksiz yöntemle doğsun isteriz. Oysa risksiz bir doğum yoktur. Normal doğumun da, sezaryenin de riskleri vardır. Bu risk yönetimini yapacak, konuya tıbbi olarak yaklaşacak ve size gerekli bilgileri verecek kişi doktorunuzdur. Normal doğum için her şey yolundaysa sadece korkudan ve bebek için “en iyisi” dilediğinden isteğe bağlı sezaryene yönlenmek bilgisizlikten başka birşey değildir. Tıbbi bir gereksinim yoksa, bebekler ve anneleri için en sağlıklısı normal doğumdur.
Sezaryen hayat kurtaran büyük bir operasyondur ve iyi ki vardır. Senelerdir pek çok annenin ve bebeğin hayatını kurtaran bu harika operasyonu asla kötülememeliyiz. Doula olarak, doğum öncesi yapmış olduğum çalışmalar sırasında tamamen ve ısrarla normal doğuma kanalize olmuş olan anne adaylarıyla sezaryen doğum üzerine çalışmalar yaparım. Çünkü her normal doğumun sezaryene dönme ihtimali olduğunu bilirim. Bu bilinci doğum yapacak kadına aktarmak ve sezaryenin de bir doğum olduğunu, bu doğumda da güçlü ve etkili olunabileceğini ona keşfettirmenin çok değerli olduğunu biliyorum. Aynı şekilde tıbbi olarak bir ihtiyaç olmadığı halde sezaryen isteyen anne adaylarının korkuları ve endişeleri ile çalışıldığında, doğum süreçlerinde profesyonel olarak kesintisiz desteklendiklerinde çoğunun normal doğumu deneyeceğine ve başaracağına inanıyorum.
Biz doulalar asla bir doğum şeklini savunmayız. İstediğimiz her türlü doğum şeklinden (epiduralli doğum, sezaryen, epizyolu doğum) doyum ve mutlulukla çıkan annelerin çoğalmasıdır. Çünkü doğum annelerin ve dolayısıyla onların yetiştirdikleri nesillerin hayatını, büyük resimdeyse tüm dünyayı etkileyen derin bir deneyimdir…
YORUMLAR