Thank You Orhan Pamuk

Pazartesi akşamı saat sekiz. Beş yüz kişilik salonda boş koltuk yok. Balkonda bir tane birkaç aylık bebek var. Orhan Pamuk dakik. Sahnede görününce uzun bir alkış kopuyor. Romanı Kar tiyatroya uyarlandı ve şubatın birinde Strasbourg Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmeye başladı, altısındaki gecenin düzenlenme sebebi bu.


Klasik girizgâhı takiben söyleşi başlıyor. Soruları soran Waddah Saab, oyunu sahneye adapte eden ekipte çalışan dramaturg.


Orhan Pamuk sağında oturan çevirmenini eğilip dinliyor. Sabırsız bir hali var, o sözünü daha bitirmeden elindeki mikrofonu kullanmak istiyor. Sanki karşısındakiler onu duymuyormuş da dudaklarını okuyormuş gibi çok ağır ve tane tane konuşuyor. Uzun konuşuyor, her soruyu kısaca cevapladıktan sonra ne anlatmak istiyorsa onu anlatıyor. Saab, söyleşinin hızlı ilerlediği söylüyor. “Pamuk’a soru sormaya gerek kalmıyor” diyor.


Konuşurken espriler yapıyor Orhan Pamuk. Columbia Üniversitesi’ndeki öğrencileri ile aralarında geçen diyalogları aktarıyor. Bir profesörle bir fil arasındaki farkları konuşuyorlarmış mesela. O sözünü bitirir bitirmez salonda gülüşmeler oluyor. Çeviriden sonra ikinci kez gülünmüyor. Orhan Pamuk “Sanırım herkes İngilizce konuşuyor” diyor.


Söyleşinin Kar’lı kısımlarında yeni bir şey söylemiyor. Bugüne kadar üzerine ne dediyse o. Romanı yazarken yaşadıkları, yansıttığı doksanlı yıllar, 12 Eylül sonrası Türkiye. Türkiye’nin o yıllardaki gerçeklerine vurgu yapıyor. “Laik hükümet, başörtülü kadınlara üniversitelerde baskı uyguladı” diyor. “Türkiye’de kadınların yüzde altmışı başörtülüydü, bugün de aynı” diye ekliyor. “Bana hangi taraftasın diyorlardı. Ben de şöyle diyordum: Ben ne filozofum ne de devlet adamı.” Sadece Kar’da değil diğer romanlarında da Türkiye’yi çok iyi resmettiği iltifatlarına, “Evet, romanlarımda İstanbul’u anlatıyorum. İstanbul’un sorunları Türkiye’nin sorunlarıdır. Yani ben normal bir insanım” karşılığını veriyor.


Orhan Pamuk, romanlarındaki gibi patinaj yapmayı seviyor. Dönüp dolaşıp, kaç kere tekrar ettiğini muhtemelen saymadan, anlatmaktan haz aldığı konulara geliyor. Birkaç kez tekrar ettiği, kendisi için önemli değerler de bunlardan biri: Eşitlik, kadın hakları, insan hakları, laiklik. Ona ne sorulduğunun önemi yok. Zaten o söylemek istediklerini kafasında kurgulamış. Türkiye’de yaşadığı dönemde televizyon programlarına çıkarken, röportajları kabul ederken duymak istemediği soruları önceden sıraladığı sır değil. Sahnedeki hal ve tavırlarıyla bu bilgi birebir örtüşüyor.


Bir buçuk saatin sonunda izleyicilerden sorular alınıyor. Yazılı iletilen sorular arasında iki başlık açık ara önde. Bugünkü Türkiye ve laiklik. Şakacı bir tonda, gülmeyerek ama gülümseyerek “Anlıyorum ki salondakiler laiklik konusunda çok hassaslar” diyor. Bir diğer sefer, “ne filozof ne de devlet adamı” olduğunu yineliyor, “Ben yazarım” diyor. Saab “Belki bu soruların sorulma sebebi, bugün Türkiye’de çok sayıda yazarın hapiste olmasıdır” deme gereği duyuyor. Orhan Pamuk gözünü Saab’a dikip “Thank you” diyor. Çevirmen bu iki kelimeyi Fransızcaya çevirmiyor.


12 Eylül darbesi sonrası dönemi anlatan bir roman yazan, yazdığı bu roman Fransa’da tiyatroya uyarlanan Orhan Pamuk’un, yedi ay önce darbe girişimi yaşanan Türkiye’ye dair söyleyecek sözü yok. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’ne adaylığı gündemdeyken “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” diyen -ondan önce cesaret edenler olduğu halde- Orhan Pamuk’un, bugünün Türkiyesine ilişkin hiç konuşası yok. İnsan hakları onun için çok önemli ama yazar, gazeteci ve akademisyenlerin ömürlerinin kalan günlerini cezaevlerinde geçirmeleri üzerine edecek tek bir sözü yok. Henüz yayımlanmamış yeni romanının “çok kısa, sadece üç yüz sayfa” olduğunu söylemişti laf arasında, belki bundandır.


Son soruyu da cevaplamadıktan sonra salona dönüp şöyle diyor Orhan Pamuk: “Demokrasi, laiklik gibi değerlerin ağırlığını omuzlarınızda hissetmeniz çok güzel.” Son sözlerini ekliyor sonra: Umarım iyi bir akşam geçirmişsinizdir, benim gibi...


Orhan Pamuk’tan aferin alan kalabalık, onu son kez alkışlıyor. Çıkış kapısına ilerlerken gençlerden biri yanındaki arkadaşına eğilip “Thank You Orhan Pamuk” diyor. Gülüyorlar.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir işine gelmeyince "thank you!"..
    CEVAPLA
  • Misafir Hic sevmedigim bir yazar.ondan baska nasil yorum beklenir ki
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.