Orta noktaya az kaldı
Kendimi hep ani ararlar insanı olarak tanımlardım.
Çünkü gerçekten ani karar veren biriyim. Bir işe girmem de ani olurdu, istifa etmem de. 2001 yılında bir işe başlamıştım, gittim ilk gün. Baktım, müdür çalışanlara hakaret ediyor. Gencecik kızlara, benim gibi. Öğlen yemeğe çıktım, sonra geri dönmedim mesela.
Ya da bir yere giderdik, aniden kalkmak isterdim.
Tatil kararlarım da ani olurdu.
Tatilde dönüşüm de.
Her şey.
Şimdi baktım ki bir karar vermeden önce iyi bir düşünüyorum. Düşünmekle kalmayıp bir bilene soruyorum. "Hani, o eski ani kararlar alan Şebnem’den eser yok şimdi" desem, en doğru cümleyi kurmuş olurum.
Evet ya da hayır demeden önce iyice bir düşünüyorum. Tamam, herkes kadar uzun sürmüyor da kendi geç karar verme rekorumu kırıyorum. Geçen gün bir arkadaşıma anlattım, “40’sın artık yükselen burcun (Yay) devreye girdi, İkizler geri planda kalmıştır” dedi. O da bilmez astroloji, sanırım aklına ilk bu geldi.
Bana göre ise nedeni başka, her bir karar, risk almak demek gibime geliyor. Ve artık bazı riskleri almak için geç diye düşünüyorum. Eğrisi nedir, doğrusu nedir, bakıyorum. İşte büyümenin, yaş almanın bir parçası da bu sanırım. Her ne kadar istediğimin, hayalimin peşinden gitsem de daha temkinliyim.
Haha, tabii bunda Arkın’la evli olmanın da faktörü var ki Google’a “Mühendisle evli olmak” yazarsanız beni çok iyi anlarsınız. Ona mı benzemeye başladım diye bile düşündüğüm, paniklediğim oluyor. Çünkü ne zaman yeni bir fırsat olsa, öyle sorular soruyor ki tam ben “Evet, hadi yapayım” derken, durup kalıyorum. Hiç aklımda olmayanları gündeme getiriyor, “A, bu işin bu yanı da varmış” dedirtiyor. Eskiden çok kızıyordum, anında sinirleniyor, “Hep de kötüyü getiriyorsun akla, biraz hayal kur” diye çıkışıyordum.
Hani, sanki beni durdurmak istiyormuş gibi bile düşünüyorum, ne kadar yanlış olsa da. Sonra sonra anladım aslında ne demek istediğini. Aslında çok temkinli olduğunu, beni de azıcık düşünmeye ittiğini.
Ben değiştim, evet, ancak o da değişti. Eskisi kadar sert yaklaşmıyor, huyuma gidiyor, muş gibi yapıyor da olabilir.
Mesela… “Sevgilim bak haklısın, harika bir fikir fakat bir de şu yönünden” bak diyor. Oysa dört sene önce “Öyle şey olur mu hiç, nereden çıktı şimdi, unut gitsin, bana böyle fikirlerle gelme” derdi. Bir sonraki 50 adımı hesaplayarak hayallerinin peşinden koşan, bir de 500 adım sonrasını hesaplayıp asla bir yenilik yapmayan iki kişiyi aynı evde aynı hayatı paylaşırken düşünün. Çatışmalar, tartışmalar derken orta yolu bulmak üzereyiz. 12 senenin ardından… Geç oldu, güç oldu ancak, evet, oluyor işte. Ya birbirimizi daha iyi tanıdığımız için ya hayat görüşümüz değiştiği için…
Hâlâ bu konuda çatışmalar yaşasak da azaldı sanırım. Ya da biz mi alıştık, bana mı öyle geliyor? Şimdi yazarken şüpheye düştüm. Hani "Kocam Hâlâ Sevgilim Mi" kitabımda onu affetme, kızdıkça kendimce bulduğum sakinleşme yöntemlerimi yazdım ya, bu da onlardan biri mi? Sadece tepki verdiğini düşünmüyor, “Evet böyle yapıyor da iyi niyetinden, olmamasını istediği için değil” diye geçiriyorum aklımdan. Sonra da üzerine düşünmüyorum.
Evet, anlaşılacağı üzere yine yeni kararlar derdindeyim. Sanki öyle yapmak zorundaymış gibi hissediyorum. Tıpkı her yaz olduğu için. Facebook “anılar”ı çıkarıyor ya her gün karşımıza, bir baktım, 2014’ten beri her yaz aynı şeyi yazmışım. O zaman sanki gerçekten öyle olması gerekiyor gibi aktarmışım. Şimdi mesela sadece düşünüyorum, ilan etmiyorum, kimseyle paylaşmıyorum. Çünkü yine vazgeçme ihtimalimin yüksek olduğunun farkındayım. E, işte bu da değişimin bir parçası olsa gerek.
Yine “bir aklımdan geçenler listesini” daha sizinle paylaştım. Huyum kurusun, paylaşmadan durmam ki. Aklımdan geçen neyse, ille dillendireceğim. Saklamayı denedim olmuyor. Şişiyorum, şişiyorum… Yazıp, paylaşmam gerekiyor. İşte bu huyum çocukluğumdan beri asla değişmiyor.
YORUMLAR