Sanki tek suçlu İstanbul

Soğukkanlı olmayı başardığımı zannediyorum ama sanırım olamıyorum. Artık bunu kabul etmem lazım. Dışarıya da gayet panik izlenimi veriyorum!


Herhangi bir kriz anında en sağlam ben görünüyorum. Kim hastaysa götürüyorum, getiriyorum, gerekeni yapıyorum. Sonra herkes iyi oluyor, ben yapışıyorum.


Irmak, Arkın, ben Avşa’daydık. Her zaman gittiğimiz otelde, Otel Beyaz Saray’da. Çok eğleniyorduk. Pazar dönecekti Arkın, benim de bu hafta işim olmadığı için uzatmak istedim tatili. Arkın döndü, biz biletlerimizi Cuma ile değiştirdik.


Beş gün daha kalacak olmanın mutluluğuyla takılıyorduk ki dün Irmak ayağını kesti. Başta çok derin görünmüyordu, pansuman yaptık. Fakat bir süre sonra dayanamadım doktor arkadaşıma fotoğrafını gönderdim. “Dikilmesi lazım” dedi.


Tabii Irmak korktu, ağlamaya başladı. Daha önce bana dikiş atılmadığı için, deneyimlemediğim için söyleyecek bir şey de bulamadım. Bir de korktum, adada hastane yok çünkü. Eczane 24 saat açık, sağlık ocağı var ancak hastane yok. (Çok acil durumda ambulans motorla 20 dakikada Erdek’e geçiliyormuş.) Böyle yerlerde sağlık ocakları çok iyi oluyor, onu biliyordum da korktum işte. Normalde kırk görüş alan ben, gittim sağlık ocağına. Daha doğrusu otelden Serhat Bey götürdü bizi. (Bu arada gidecekseniz aklınızda bulunsun, eczane otele de ilacı getiriyor, hem de sabaha kadar.) Beni bembeyaz görünce dayanamadı. Hem Irmak’ı sakinleştiriyordum hem de herkese sorular soruyordum. Durum ortadaydı yani.


Arkın yanımda olsa böyle olmazdım, o kesin. Hatta hiçbir şeye karışmaz, sadece Irmak’ı sakinleştirmeye odaklanırdım. Hayatım boyunca ayaklarım üzerinde duran ben, söz konusu evladımız olunca tek başıma karar vermeyi sevmiyorum.


Orada da baktılar, “dikiş lazım” dediler. O sırada Irmak daha çok korktu, diğer yandan da “Korkmamım bir faydası yok anne, sanırım mecburum” dedi. Yemin ederim, 9,5 yaşındaki kızım benden daha olgun. Üç dikiş atıldı sol bileğinin az üzerine. Ben de bakmadım, o da… Sakinleştirdim sohbet ettim, dikiş atılırken bakmaması için telefonda oyun açtım, beraber oynadık.


Acısı geçti, ağrısı geçti.


Gece o uyudu, bende panik başladı.


Eski ben olsam “Onla dönsek bunlar başıma gelmezdi” derdim, şimdi ise “Allah belki de bizi daha büyüğünden korudu diyorum. Ancak yalan yok, yine de içim içimi yiyor.


Cuma dönecektik, bileti Salı ile değiştirdim, doktor arkadaşım görsün istedim. İndik deniz otobüsünden, hastaneye gittik, pansuman yapıldı. Şimdi bir hafta kontrol, sonra alınacak dikiş. Ardından da bir aksilik olmazsa yazlığa gideceğiz.


Şükrediyorum, Allah beterinden korusun diyorum. Her zaman önce sağlık derim, önce evladım derim. Diğer yandan da son bir yıldır her şey o kadar üst üste geldi ki ve aslında birçok konu o kadar fena ve hatta tepe taklak gidiyor ki “neden ama” diyorum. Yani bunu söylemeden edemiyorum. Gerek ailevi konular, gerek iş. Koşup koşup yerinde saymak gibi. Ya da ileri yürüdüğünü zannedip geri geri gitmek gibi.


Elbet toparlanacak da yorgunluğum geçmiyor. Tatilden paylaşılan fotoğraflar “hayat lay lay lom” mood’unda görünse de içim öyle değil. Hep bir huzursuzluk, hep bir korku.


Dediğim gibi soğukkanlı da değilim. O sırada öyleydim, evet, şimdi güçsüzlüğüm çıkıyor meydana. Güçlü olmak zorunda değilim, yine de insan kendine “yeter artık” demeyi de yakıştıramıyor. Sanki İstanbul negatif haberleri vermek için beni bekliyor gibi. Daha yoldayken başladı telefonlar. Hem buradan ayrılamıyorum hem koşarak uzaklaşamıyorum. Her şeyin sorumlusu İstanbul diye düşünüyorum.


Tatilde bir gün tartışmadık, geldiğim an başladık. Buraya geldiğim an başlıyor dertler tasalar. Telefon susmuyor, beklediğim gibi olmayan işim üstüme üstüme geliyor. Başka şehirde deliksiz uyuyan ben, evimde uyuyamıyorum. Sürekli bir şeyler yapmak zorunda hissediyorum. Sürekli olan kötüleri düşünüyorum olabilecek iyileri değil. Sanki tek suçlu İstanbul gibi.


Düşünmeme sözü versem de kendime, Eylül’e kadar beynime mola vermek istesem de olmuyor demek ki. Belki de “kabul etmem ve bu duruma göre bir çözüm bulmam” gerek.


Başarır mıyım?


Deneyeceğim.


Bazen diğer yaşadıkların karşısında dimdik durursun, sonra onlardan çok daha küçük bir olay bardağı taşırır ya. Tam da onu yaşıyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Evlat zaten çok şeyi başarmışsın bundan sonrası kolay çözüm üret düze çık ❤️
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.