Evde bebek bakan babanın maceraları - 3

Can’ın müjdesini ilk aldığımızda ailemiz üç kişilikti; Selin, ben ve kedimiz Çarşaf…


Çarşaf, iki buçuk yıldır bizimle birlikte yaşıyor. Aramıza katıldığında bir aylık kadardı ve onu ilk kucakladığımda, artık bizimle kalacağını biliyordum. Kendisi bir Pendik Sokesi’dir, siyahlı beyazlı bir dünya güzeli.


Tabii Çarşaf’ın gelişinin hem benim hem de Selin’in ailesince çok da hoş karşılanmadığını söylemeliyim. Yeni aile üyemizle ilgili en çarpıcı yorumlar, hep “bebeğiniz olduğunda ne yapacaksınız” şeklindeydi ama zaman geçti, Çarşaf herkesin sevgisini kazanmayı başardı.


Konuyu neden Çarşaf’tan açtığımı anladınız sanırım: Bebek ve evcil bir hayvan aynı evi paylaşabilir mi?


Sorunun cevabı, bence çok basit: Evet! Ancak Selin’in hamileliği boyunca çevremizdeki çoğu aile büyüğümüz bu soruya tam tersi yanıt veriyordu. “Tüyü bebeğin boğazına kaçar” mı ararsınız “Bebeğe saldırır” mı? Neler neler… Biz de fikri sabit insanlar değiliz elbette, eğilip bükülebiliyor, inat etmiyor, yeni fikirlere açık davranabiliyoruz. Dolayısıyla, Çarşaf’ı hiçbir zaman bırakmak istemedik ama veterinerimiz Ahmet Marangoz’a, Selin’in hamileliğini takip eden sevgili doktorumuz Levent Tütüncü’ye de sık sık danıştık. Aldığımız yanıt ailelerimizi değil, bizi mutlu etti elbette, heh heh…


Durum veterinerimiz açısından şöyle değerlendirildi; kedinin, evcil hayvanın aşıları düzenli yaptırılır, tuvaleti her daim temiz tutulursa hiçbir sorun olmaz. Özellikle kedi, evcil hayvandan sonra aileye bir bebek katılıyorsa evi, mekânı, eşyaları sahiplenme konusunda da kediler sorun yaratmaz.


Doktorumuz Levent Bey ise olaya Selin’in ve bebeğin sağlığı açısından yaklaşarak, tuvalet temizliğine vurgu yaptı ve hemen bir tokzoplazma testi yaptırdı. O test de negatif çıkınca, Selin’in kedi kakasıyla haşır neşir olmasını engelleyerek bu sıkıntıyı da atlatmış olduk. Ama o tüy mevzusunun konuşlması, Can altı aylık olana kadar belimizi nasıl büktü, ne laflar işittik anlatamam.


Kedi tüyü, aslında zararlı bir şey olmasa da köşe bucak saklandığı, görmediğiniz yerlerde topaklandığı ve her nedense eve misafir geldiğinde saklandığı yerlerden çıkarak gözünüze gözünüze uçuştuğu için kötü bir şey. Allah’ı var, Çarşaf da yaz kış tüy döken bir kedi, şöyle sırtını bir okşamaya kalkmayın, avuç dolusu tüy elinizde kalıyor.


Durum böyle olunca, hem Can’ın hem de zırt pırt evi süpürdüğümüz için Selin ve benim bel sağlığını düşünerek Çarşaf’ı tıraş ettirmek zorunda kaldık. Oh, baktık süper, tüy derdi bitti, Çarşaf’ın da keyfi yerinde (hayvanın doğal haline müdahale ediyormuş gibi hissediyorsunuz tıraş mevzusunda, doğada tüyünden rahatsız olan kedi yok sonuçta), bu sıkıntı da ortadan kalkmış oldu.


Ha, diyeceksiniz ki, kedinin tırnakları, dişleri, hain ve sinsiliği ne olacak? Bunlar da şehir efsanesi efendim. Tamam, Çarşaf’ı ayı yavrusu sever gibi sevdiğimden mütevellit o da bana ayı yavrusu gibi karşılık veriyor ve “sevme” eylemi süresince birbirimizin ağzını burnunu çizik, ısırık içinde bırakıyoruz ama aynı “ayı yavrusu” Çarşaf, oyun arkadaşı ben olmayınca süpersonik munisleşiyor. Hani “elektrik almadı” derler ya, kediden hoşlanmayan bazı arkadaşlarım var, onlar evimize geldiğinde gönüllü olarak ortalıktan çekildiği bile oluyor.




Çarşaf’ın Can ile olan münasebeti ise en basit anlatımla “akıllıca.” Akıllıca çünkü Can, her ne kadar biz “cicci, cicci” edalarıyla yaklaşsak da sevgisini vur, kır, çığlık at ile ifade etme çağında. Haliyle Çarşaf da sevilecek yerde kafasına gözüne darbe almak istemediği için Can yaklaştığında, yayılıp ısıttığı güzelim koltuk kenarından sakince kalkıyor ve Can’ın ulaşamayacağı bir başka köşeye çöküp yalanmaya devam ediyor. Arada bir kendi isteğiyle Can’a yaklaşıp yere uzandığı, gerine gerine “hadi biraz sev bari” dediği de oluyor ve o anlarda, ağzımız kulaklarımızda “cicci, cicci” eğitimine devam ediyoruz.


Aslında halen, Can ve Çarşaf, birbirlerine ısınma, birbirlerini tanıma turundalar diyebilirim. Durum Çarşaf açısından daha net; Can hala tehlikeli, ne yapacağı belli olmayan, durduk yere çığlık atan, eline ne geçse kafa göz fırlatan, yemek yemek istemeyen ve olur olmaz ağlayan bir “şey.” Düşünsenize, Çarşaf şöyle diyor bile olabilir: “Ortada bir yemek var ve beyimiz yemek istemiyor? Şımarık, ne olacak…”


Can da Çarşaf’ın farkında ama onunla nasıl iletişim kuracağını öğrenmesine daha var. Halen ilkel metotları kullanıyor iletişim için, söyledim işte; çığlık atmalar, vurmalar, kuyruk ve kulak çekmeler falan… Bir-iki kez Çarşaf’ın sıtkının sıyrılmaya başladığı ve “tırnak çıkarmadan” Can’ı patisiyle uyardığına da şahit olduk, olmadık değil. Bu nedenle, olasılık vermesem de, iki hınzır bir aradayken gözümüzü ekstra dört açtığımızı da eklemeliyim.


Özetle, iki bebek birden büyütüyoruz aslında. Birbirlerine alıştıkça evimiz daha da şenlenecek ve Çarşaf, Can’ın en iyi arkadaşlarından biri olacak. Buna eminim, çünkü Can evimize ilk kez geldiğinde ve o ilk gece aralıksız ağladığında, ben yorgunluktan sızmışken, Çarşaf, kaçıp saklanacağı yerde, Can’ın başından bir an bile ayrılmamış. Vallahi bak, şahitlerim var.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.