Evliliğimin bitmesinde hep kendimi suçladım
Merhaba,
Üzgünüm hem de çok derinden üzgünüm. Bu mutsuzluğumu ve üzüntümü atamıyorum. Psikiyatri’ye gidiyorum. Fakat yine de içimdeki derin hüznü atamıyorum.
23 yıllık evlilik bu ve evlilikten aslanlar gibi 25 yaşında bir oğlum oldu. Yıllarca süren çatışmalı bir evlilik hayatımız, tam birbirimize en ihtiyaç duyacağımız 50’li yaşlarımızda bitti. Bu evliliğin bitiminde hep kendimi suçladım. Belki boşanma davasını açan ben olduğum için bilmiyorum...
Eşim emekli olup, ilkokulda okuyan oğlumla ilgilenirken ben çalışmaya devam ediyordum. Fakat sürekli aramızda sorunlar vardı ki bu sorunun en büyüğü benim üzerime olan evdi. Eşimin üzerine de bir ev vardı. Maddi durumumuz iyiydi. Fakat her iş yerinden çıkıp eve gelişimde sert davranışları, aşağılamaları, suçlamaları olmaya başladı. Ana konu maaşımı ona vermemiş olmamdı. Bunun yanı sıra evin üstüme olması, çalışıyor olmam, evin iş yerime uzaklığı, ev işleri, ilgi gibi konulardı. Artık o kadar dayanılmaz hal almıştı ki kendimi sanata verdim.
Hafta sonları hemen hemen tüm zamanımı sanat evlerinde, alışverişte ya da hangi arkadaşımı bulursam (bayan) sosyal faaliyetlerdeydim. Ancak böyle rahatlayabiliyordum. Tabii böyle bir durumda yeterince oğlumla ilgilenemedim. Zaten ilgilenmeme de izin vermiyordu. Sürekli babasıyla birlik olup beni öteliyorlardı. Saçma sapan her nedenle… Ama onların yanımda olması, eve gelince onları bulmak ya da alo dediğim zaman telefonda seslerini duymak yetiyordu. Yıllar böyle geçti ve 45 yaşımda üniversiteyi kazandım. Eşim teşvik etmişti. Kendi de müzik evlerine gidiyor, enstrüman çalıyordu. 47 yaşımda araba alıp sürmeyi öğrendim. Bu beni çok mutlu etmişti. Ama farkına varamıyordum, görmemezlikten geliyordum. Eşimle tamamen kopuyorduk. Bu esnada oğlum üniversiteye gidiyordu. Arada gelir giderdi, çok kalmazdı yanımızda. Eşim kendine, ruhuna yakın bir bayan arkadaş bulmuş onunla olmaktan mutluluk duyuyordu. Bunu çoğu kere hissettim ve gördüm. Hatta davranışlarından da belli oluyordu. Ben ise okuyabilmek için gece nöbet, gündüz okul, uykusuzluk ve stres boğuşuyordum. Okulu da bırakmak istemedim çünkü benim hep hayalim olan bir bölümü okuyordum.
Gel zaman git zaman eşim artık benden iyice koptu. Ne kelam ne selam… Zaten 10 yıldır yataklarımız ayrıydı. Sanki 23 yılı birlikte geçirmemiştik, sanki o çocuğu birlikte yapmamıştık. Bunu fark edince kendisi ile konuşmak istedim. “Kopmak üzereyiz aile danışmanına gidelim, belki birbirimize söyleyemediklerimiz vardır. Sorunu çözümlemeye çalışalım” dedim. Ama o “Problem sende. Sen git benim ihtiyacım yok danışmana” dedi ve konuyu kapattı. Oğlumla konuşmak istedim. Eşimin bayan arkadaşından bahsettim, rahatsızlığımı dile getirdim. O da “O kadını gördüm iyi bir kadın ve babamın iyi bir arkadaşı” dedi. Babasına söz söyletmedi. Ailemle iletişime geçmeye çalıştım, hepsinin kendi sorunları vardı. Baktım çok yalnız, ötelenmiş, sevgisiz, şefkatten uzak, okul, iş, ev hayatı ve zorluklar içinde geçiyordu. Ben de bayan arkadaşlarımla bir arada olmaya başladım. Onlar dul arkadaşlarımdı, serbest özgür oldukları için onlarla takılıyordum. Zaten nerdesin, nereye gidiyorsun, kaçta geliyorsun, kimle görüşüyorsun diye ne arayan ne soran vardı.
Çok yalnızdım. Facebook’ta mutluluk arıyordum. Sanatla ilgilendiğim için sanatsal takiplerimde facebook’u etkin bir şekilde kullanıyordum. Sanatçı biriyle tanıştım (bay). Derslerime ve sanat görüşüme çok yardımcı oluyordu. Zaman içinde kendisine açılmaya başladım. Bekar, olgun yaşlarda biriydi, o da bana açıldı. Ondan gördüğüm şefkat, ilgi ve sıcaklık beni sanal dünyada yakınlaştırmıştı. Daha sonra telefonlaşmalar başladı ve bana çok güzel sanatla ilgili bir iş teklifinde bulundu. Hayalimdi. İşimden emekli olup bana teklif ettiği işi yapmayı arzuluyordum. Gel zaman git zaman bunları konuşurken bilgisayarımdaki yazışmalarımda ona ‘aşkım’ diye hitap etmeye ve onunla ileride evlenmek istediğimi yazmıştım. Ve bu yazışmalar bir gün tesadüfen oğlumun eline geçti. Oğlum, “Ya babamla bunları sen konuşursun ya da evi terk edip ablana mı nereye gidersen gidersin” deyip tepki gösterdi. Neye uğradığımı şaşırdım, şok yaşadım. Aslında boşanmayı istiyordum. Ama henüz hazır değildim. Fakat evi terk etmek zorunda kaldım. 3 yıllık bir aradan sonra boşandık. Oğlumla görüşmek istedim beni reddetti. “Babama büyük haksızlık yaptığın ve benim mutlu ve acı günlerimde de yanında olmamanı hatta mümkün olsa sana ait genlerimi bile vücudumdan söküp atmak istiyorum. Aileni elinle ters çeviren sensin. Ben sadece Allah’a karşı sorumlu olduğum için eğer ameliyat ve ölümün gibi bir durum olursa gelir bakarım dedi benim için bu kadarsın” dedi ve gitti. Yok oldu. O günden sonra ne oğlum ne eşim hiç görmedim seslerini duymadım.
Sonuç olarak yalnızlığımı kendi ellerimle önüme tepside sundum. Artık elime ne fırça almak ne de herhangi bir sosyal faaliyette bulunmak bile istemiyorum. Kendi aile ilişkilerimde bahsettiğim gibi kopuk. Ötelendim, yargılandım, suçlandım, yok sayıldım. Tek başıma kaldım. Bu nedenle kendimi yalnız hissettim. Evet, çok değerli arkadaşlarım var, Allah onlardan razı olsun, beni yalnız bırakmamak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Fakat ben kendimi suçlamaktan ve derin hüzünden bir türlü kurtaramıyorum. Kendimi tasavvufa verdim. Ama geçen onca yıllar ve gençliğim boş oldu. Geçmişle çok yaşamamaya, geleceği de çok düşünmemeye çalışıyorum ama ne yapsam onları kaybetmenin derin hüznü içindeyim. Kendimi de affedemiyorum.
Rumuz: Dilruba
Yeşim Tijen’in cevabı:
Yazdıklarınızı okuyunca size üzülmemek mümkün mü? Okuduğum mail bir kadının kendi hayatını elleriyle mahvedişiydi. Şimdi bunun pişmanlığı içinde kendisiyle, geçmişiyle bugün de boğuşuyordu. Onca yazdıklarınız arasında beni en çok etkileyen oğlunuz oldu. Ona annelik yapmamışsınız. Ailenizden uzaklaşıp, kendi hayatınızı yaşamışsınız. Sizi üzmek istemememe rağmen bunu söylemek durumundayım. Bunu oğlunuzdan nasıl esirgediniz aklım almadı. Evli ve anne olan bir kadının kapıyı çekip çıkmak, kendi hayatını yaşamak gibi bir lüksü olamaz sevgili okurum. Kendi hayatını yaşayan kişi bunun sonuçlarına katlanmak zorundadır. Eşiniz sizi itmiş kakmış, aldatmış olabilir. Bunları yaşadıklarınıza bir bahane olarak öne süremezsiniz. Bu bahaneyle yalnızca kendinizi avutursunuz. Mutsuz bir evlilik, ilgisiz bir eş bunlar birçok kadının başında. O kadınlar çocuklarından uzaklaşıp, sorumsuzca davranmıyorlar. Aksine daha çok çocuklarının üzerine eğiliyorlar. Siz ise sorunlarla mücadele edip kazanmak yerine, hakkını vermemiş, var yok arası bir anne olmayı tercih etmişsiniz. Kendiniz için verdiğiniz emeği, eşinize ve oğlunuza vermiş olsaydınız bugün bu pişmanlıklar içinde kıvranmazdınız. Emek vermeyi değil ailenizden uzak durmayı tercih etmişsiniz. Bir nevi sorunlarla uğraşmaktansa, kaçmışsınız. Kaçmak kurtuluş olabilir mi? Adı üstünde kaçmak. Mücadele etmeden kaçmak korkaklık değil de nedir? Hâlbuki bu mücadeleye girmek demek emek vermek olacaktı. Ne çok söz hakkınız olurdu.
Gemi karaya oturmuşsa deniz son sözünü söylemiştir.
Deniz son sözünü söyler de karaya oturan gemiyle mürettebatla ilgili suçlamalar bitmez. Birinci kaptan ikinci kaptanı, ikincisi birinciyi, hatta deniz bile suçlanabilir. Suçlu kimdir her iki kaptan da suçlu olabilir. Belki de gemi dayanıksızdır. Hava şartları dolayısıyla denizde kabahatli olabilir. Şimdi mühim olan bu gemi ve içindekilerin tek tek kurtulmasıdır. Bunun için elinizden geleni yapmakla yükümlüsünüz.
Eşiniz gibi birçok erkek karısına ilgi göstermekten, sevgisini hissettirmekten acizken etrafındaki diğer kadınlara bol keseden o ilgiyi dağıtırlar. Bazı kadınlar umursamamaya çalışarak yaşamlarını sürdürürken, bazılarıysa göremedikleri ilgiyi dışarıda arıyor. Erkekler düşünemiyor, eşinden ilgi, sevgi gören kadının ruhu eşine karşı özgürleşecek, eşini daha mutlu edecektir. Bir çiçek misali açacaktır, kokusunu, güzelliğini yine ona sunacaktır. Bu ilgiden yoksun kalan kadın kendi içinde kuruyor. Tam insanlar bu kadar mutsuzken sosyal paylaşım siteleri mutluluk vaat ediyor. Bazı evli kadınların bile başvurduğu yer olmuş bu siteler. Siz de onlardan birisiniz. Bir arkadaş edindiniz ve bu kişiyle daha sonra aranızda bir şey geçmediğini söyleseniz de buna kimi inandırabilirsiniz?
İnsanların hevesleri, arzuları, gerçekleştirmek istedikleri şeyler olabilir ama bir tarafı yaparken bir tarafı yıkmamak adına genelde bu konuda fedakâr olan kişi kadındır. Çünkü o bir annedir. Sorumluluklarını bırakıp özgürce davranmaz. Çoğu kadın çocukları büyüdükten sonra kendileri için bir şeyler yapmaya başlar. Siz ise her şeyi kendiniz için yapmışsınız, kendinize emek vermişsiniz. Emek vermeden hiçbir şey kazanamayacağınızı bilecek bir kadınken böyle bir gaflete düşmüşsünüz. Şu an haklı nedenleriniz olsa bile haklı durumda olmamanız bu emeği vermemenizden kaynaklanmıyor mu?
Geçmiş için ne söylesek boş aslında ama sizin durumunuzda geçmiş sorgulanmadan bugün için bir çözüm üretemezsiniz. Nerelerde hatalarınız olduğunu görerek, bugün de bir şeyler yapabilirsiniz. Her yaşadığınız an hakkını istermiş sevgili okurum. Siz dünü alt edemeseniz de bugünlerde göstereceğiniz çabayla yarınlarınızı kurtarabilirsiniz. Şunu kabul etmelisiniz. Oğlunuz kendi kendine babasına yönelmemiştir, bu duruma siz zemin hazırlamışsınız. Yazdığınız mailde beni en çok üzen durum oğlunuz oldu. Oğlunuz bu ailede tek masum kişi. Bundan sonrasında oğlunuz istemese de siz onun yanında olmaya, onu kazanmaya çalışmalısınız. Geçmiş telafi edilemez ama gelecek, ondan umutlu olabilirsiniz. Oğlunuz hayatı yaşayıp olgunlaştıkça, sizle paylaşımları oldukça yaşadıklarınızı anlayarak size daha yakın olabilir. Amacınız, gurunuzu aşıp, size söyleyeceklerini umursamamaya çalışıp ona ulaşmak olmalı. Mutlaka onun da bir kırılma noktası vardır o kırılma noktasına sabırlı davranarak sevginizle eninde sonunda şefkatinizle ulaşacağınıza inanıyorum.
Sayfalar dolusu yazmış olduğunuz maili birkaç kez okudum ve iki bencil insan gördüm. Biriniz daha yapıcı olmamışsınız. Siz görmediğiniz ilgi nedeniyle güvensizleşip eşinizden uzaklaşırken, eşiniz görmediği ilgi nedeniyle daha agresifleşmiş. Zamanın değiştiğini, kadınların maddi özgürlükleri nedeniyle daha bağımsız oldukları ve daha da ilginç olanı aldatıla aldatıla aldatmayı öğrendiğini fark edemeyecek kadar düşüncesiz bir beyle evliymişsiniz. Siz hala size değer vermeyen, sevgi, ilgi göstermeyen beyi mi özlüyorsunuz? Bu şaka olmalı. Yaşadıkları, bazen kişiyi gerçek duygularından sizin gibi uzaklaştırabiliyor. Seslerinin kulağınızdan gitmediğini, özlediğinizi yazmışsınız. Yalnızlığın sesleri bu duyduğunuz sesler sevgili okurum. Kapılmayın. Önce bir ruhen sağlıklı hale gelin. Çünkü insan neyse odur. Beraber olsanız karşınızdaki adam değişmiş olmayacak. Yaşınız elli veya biraz üstü olabilir, artık o yaşlar yaşlı olarak görülmüyor. Size biraz kendinize zaman vermenizi salık vereceğim. Oğlunuzu kazanın, gerisini isterseniz zaten kazanırsınız bundan dolayı kuşkunuz olmasın. Yazımın başında paylaştığım sözle aynı kanaatteyim gemi karaya oturmuşsa, deniz son sözünü söylemiştir. Eşinize dönmemenizi, yeni hayatınızda onunla dost kalarak oğlunuzla daha çok ilgilenmenizi öneririm. Salmayın kendinizi, dik durun. Yaşananlarla yıkılsa da insan ayağa kalkmak zorunda. İçi acısa da gülmek zorunda. Dosta düşmana karşı dik durmak zorunda. Siz de durabilirsiniz. Zavallı bir kadın gibi hissetmek, davranmak size yakışmıyor. Daha yapacak çok işiniz var. Daha oğlunuzu kazanacaksınız, belki size uygun bir beyle tanışacaksınız. Hayatta yaşadıkça hep ümit var inanın sevgili okurum. Kendinize güvenin ve kendiniz sevin. Lütfen en önemlisi kendinizi artık affedin olur mu? Bunu oğlunuzla yaklaştıkça başaracağınız umut ediyorum. Mutlu haberlerinizi de almak dileğiyle…
Sevgiyle kalın...
YORUMLAR