Kadınlar neden sürekli Danıştay’a gidiyor?

28 Nisan’dan bu yana kadın örgütleri, barolar, Türkiye’nin dört bir yanından kadınlar gece otobüsleriyle akın akın Danıştay’a gidiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için gidiyorlar burası net ama teknik kısmını da bilmeyenlere kısaca özetlemek isterim.


Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen uluslararası bir sözleşme. Türkiye bu sözleşmenin ilk imzacısı. İstanbul’da imzalanmış olduğu için İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. (Lozan Anlaşması’nın Lozan’da imzalanmış olması sebebiyle bu adla anılması gibi.)


Türkiye Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde bu sözleşmeyi imzaladı, kanunla kabul etti, Resmi Gazete’de yayınlandı, sözleşme yürürlüğe girdi. Bu sözleşme iç hukukta düzenleme öngördüğünden 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hazırlandı, yürürlüğe kondu. Bu Kanun’un bizatihi kendi maddesinde İstanbul Sözleşmesi’ne atıf var. Önleyici tedbir kararlarını, koruma kararlarını bu Kanuna dayanarak alıyor kadınlar.


Peki ne oldu? Cumhurbaşkanı bir gecede bir Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye’nin sözleşmeden çıktığını söyledi. Öncelikle bunun yetki gaspı olduğu, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen sözleşmelerin usulde paralellik ilkesi gereği yürürlüğe girdikleri yolla feshedilmeleri gerektiği, yani bu yönde bir meclis kararı alınması gerektiği açık. Davacı tarafların birinci argümanları bu. Böyle bir sözleşmeden bir kişinin kararıyla çıkmak hukukumuza uygun değil. Açıkça hukuka aykırı. Fakat velev ki meclis kararıyla çıkıldı ya da çıkılacak, o halde de esasen bunun ne büyük sakıncaları olacağını anlatmak için kadınlar akın akın Danıştay yolunu tutuyor.


Cumhurbaşkanı kararı bir idari işlem. İdari işlemlerin iptali için Danıştay’da dava açılır. Bu davalarda davacı taraf kadınlar (kadın örgütleri, barolar, siyasi partiler gibi tüzel kişilikler), davalı taraf Cumhurbaşkanlığı. Danıştay davayı kabul ederse (ki davacı taraflar farklı olduğundan açılmış 30’dan fazla dava var) Cumhurbaşkanı kararı iptal edilmiş olacak ve İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girecek. Üç ayrı duruşma günü verildi. Her bir günde en az 10 ayrı dava bakımından savunmalar dinlendi. 650 kişilik salon doldu, taştı. 500’den fazla avukat dosyalara yetki belgesi koydu. Cübbelerimizle oturduk. Bu bile kendi başına çok büyük muhalefet.


Savunma yapan ekipler savunmayı aralarında çok güzel paylaşmışlardı. Anayasa hukuku açısından, uluslararası hukuk açısından, idare hukuku açısından bu kararın hukuksuzluğunu tek tek anlattılar. İlaveten kadınlar dedi ki “biz buraya kadınların kanlarını, kadınların yaşam umudunu getirdik”, “bu sözleşme yürürlükten kalkarsa kadınlar ölmeye devam edecek”, “biz ölüyoruz”, “biz ölüyoruz ve devlet katillerin sırtını sıvazlıyor”, “biz Danıştay’da hakimlerin olduğunu görmek istiyoruz”, “biz ülkemizin bir hukuk devleti olduğunu görmek istiyoruz”, “yaşamak istiyoruz”.


Kadın cinayetlerinde katledilen kadınların isimleri sayıldı, tek tek. Birbirimizin elini tuttuk. Gözlerimizin yaşına sığındık. Birbirimizden güç aldık. 8 saat otobüste gece yolculuğu yaptık, 8 saat duruşma takip ettik, savunma yaptık, 8 saat otobüsle geri döndük. 24 saati mücadeleyle geçirdik. Dönüş yolunda yüzlerde dayanışmanın verdiği umut ve birbirimizden aldığımız umut vardı.


Her duruşma günü sonrası Danıştay savcısı Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi. Heyet henüz kararını açıklamadı. Bekliyoruz. Susmuyoruz. Korkmuyoruz. İtaat etmiyoruz.




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.