Koridorun sonundaki ışık…

Bazı fırsatlar kaçar, bazısı geri yakalanır. Ellerimle kaçırdığım fırsatı kafamla, kalbimle ve ayaklarımla yakaladım ben, geri dönüp baktığımda hayatımdaki en acayip hikâye olarak bunu buluyorum.


İlk evliliğimi yapıp Antalya’da yaşamaya başlamışım, muhteşem bir doğanın ortasında, dağlara bakıp derinlere dalıyorum, evin duvarlarına bakıp kendimi kafeste hissediyorum, olmayacak bu iş, bu kadar kavga gürültünün sonu yok, en sonunda, yine manasız bi kavga sonucu canıma tak diyor ve vazgeçiyorum bu evlilikten, annemi arıyorum: “Anne gel beni al, eşyalarımı toparlayalım, ben geri dönüyorum.” Herhalde evde bayram havası esmiştir, olmayacağına beni ikna edemedikleri bir tür inatlaşma evliliğinden vazgeçişimi kutlamışlardır ohlar çekip, şükretmişlerdir.


Annem geliyor hemen, her şeyi olduğu gibi bırakıp birlikte İstanbul’a dönüyoruz. Kararlıyım, olmayacağına ben de ikna olmuşum artık, kendimi hayatın içine fırlatmak istiyorum.


1987 yılındayız, tam da üniversitenin yarıyıl tatili, feci kar yağmış o kış İstanbul’a, karlara rağmen okuluma varıyorum, fakülte sekreterine soruyorum: “Ben okulu ikinci sınıfta bıraktım, evlendim, Antalya’da yaşamaya gittim, şimdi geri döndüm, okula geri dönmemin bir yolu var mıdır? Bu arada ikinci sınıfın yarısında bırakmıştım okulu, ikinci yarı için dönem izni almıştım, bir faydası dokunur mu bu durumun?”


Dilekçe yazmalıymışım, bu haftaki yönetim kurulu toplantısında durumum değerlendirilsinmiş, alt kattaki Mustafa Dilber’e gidip onunla konuşmalıymışım. O da toplantıya katılacak olanlardanmış.


Dediklerini yapıyorum ve bekliyorum, o haftaki toplantıdan karar çıkması için günleri sayıyorum, toplantı günü gelip çattığında koridordaki sandalyede toplantı sonucunu beklerken, güzelliğini özlemiş olduğum okuluma doya doya bakıp içimdeki heyecanı sakinleştirmeye çalışıyorum, özlemişim burada olmayı.


Sonuç: Dilekçem reddediliyor! İki dönemden fazla izinsiz okula gelmemenin sonucu okuldan atılmakmış, bir bakmışlar ki okuldan atılmamışım hâlâ, atıvermişler beni o arada. Ne de olsa biri izinli üç dönem de izinsiz uzağım okuldan, gitmemişim okula iki yıldır.


Heyecanım hüzne boğuluyor, koridordaki çeşmeye son kez bakıyorum, binanın güzelliğine, merdivenlerin yumuşacık kıvrılışına, tavanlara, pencereden görünen manzaraya, en alt kata kadar böyle böyle iniyorum, akşamüstü saatine varmışız neredeyse, ışıklar yanmıyor ve uzun koridorun ucunda, kapının açık olduğu yerden içeriye kocaman bir ışık kümesi giriyor. Kapıya ve ışığa on metre kala duruyorum, bi çıkıp baksam ya Mustafa Dilber hocanın yanına, acaba hala burada mıdır?


Gerisingeri dönüyorum ve kalbim zaten hızla çarparken bi de üstüne merdivenleri de hızlıca çıkıyorum, koridorun solundaki odalardan sadece birinde ışık yanıyor, a aa Mustafa Hoca’nın odası bu, yüzümün yarısını kapının pervazına saklayıp içeri küçücük eğiliyorum:


“Merhaba hocam, nasılsınız? Dilekçem reddedildi biliyorsunuz.”

“Ya evet Ayşe, maalesef, öyle oldu.”

“Peki yapabileceğimiz başka bir şey var mı? Okula geri dönmemin bir yolu yok mudur?”

“Hmmm, olur muuu bi düşünelim, olabilir belki, dur o zaman bi dilekçe daha yazalım birlikte, sen gerekçelerini anlat, bir şans daha isteyelim, birisi okuldan atılırsa ancak yönetim kurulu kararı ile geri alınabilir çünkü, şansımızı deneyelim bakalım. Seni kurul toplantısına girenlerle toplantı öncesi görüştüreyim tek tek, anlat onlara kendi durumunu, belki böyle daha iyi olur.”


Onun yavaş yavaş heyecanlanması beni de heyecanlandırıyor. Dilekçeyi verip eve dönüyorum, yine günler sayılıyor, toplantı günü gelince de hocalar ve idari personelden insanlarla görüştürüyor beni Mustafa hoca, birisi çok katı, elinde yönetmeliğin yazılı olduğu kitapçıktan benimle ilgili bölümü açıp burnuma sokar gibi gösterip sonra da masaya fırlatıyor elindekini, olmazmış, izinsiz iki dönemden fazla okula gelmeyen atılırmış, atmışlar işte beni de, sinirli sinirli odasından çıkıp toplantıya giriyor, kapı kapanıyor, dakikaları sayıyorum, ağzımda atan kalbimi ferahlatıyorum yine güzelliklere bakıp, bu kez umut var içimde, olabilirliğini öğrendiğim için heyecanlıyım, içim gidiyor yeniden bu güzelim bahçede gezinip derslere yeniden heyecanla girmek için. Belki bu sefer koroda şarkı söylerim, kıskançlık kavgalarından illallah deyip, kendimi kısıtlayıp yapmadığım ne varsa yaparım.

Sonunda toplantı odasının kapısı açılıyor, sakince dışarı çıkıyorlar aralarında konuşarak, bana kısaca bakış atıyorlar, sonra benim sinirli hoca elinde çantası, somurtarak, hızlı hızlı yürüyüp uzaklaşıyor, ardından Mustafa hoca görünüyor, gülümsüyor bana ve sağ eliyle zafer işareti yapıyor. Allahım! Oldu! Kabul etmişler beni, geri geliyorum buraya, ohh!

Sonra Mustafa hoca danışmanım oluyor, ara verdiğim için zorlandığım ve içine düştüğüm “ortalamamı yükseltemezsem bu kez yine atılma” korkularımı dâhiyane fikirlerle savuşturuyor, bir kez daha dönem izni aldırıyor bana, yine hocalarla konuşuyor tek tek, izinliyim ama derslere gireceğim, sonraki dönemde kayıt olduğumda derslere girip iyi not aldıklarım sayılacak, o derslere bir daha girmeyeceğim ve not yükseltmek için seçmeli derslerden sevdiklerimden seçeceğim.


Mustafa hoca bildiğiniz meleğim olmuş, ders kitaplarına para vermemem için eski öğrencilerinden toplayıp sınava girdiğim sınıfa getiriyor, eski öğrencilerinden ucuz dersler almamı sağlıyor zorlayan matematik için. Okul sonrası ilk maaşımla ona hediye seramik bir çanak almıştım, Amerika’ya gidiyordu artık, ayrıldık, sonra da bir daha haber alamadım, tanıyan, bilen varsa bana bi haber etsin, kendisine bir hayatlık hediye biriktirdim.


****


Işığa gidişler, karanlığa dönüşler, hep yolda oluşlar…

Babam anlatırdı, kalabalık tramvayda yaşlıca bir kadın etrafını göremeyince biletçiye sormuş: “Neredeyiz evladım?” Biletçi cevap vermiş: “Yoldayız teyzecim, yoldayız.” Bu ne güzel yoldur!




Resim: Susanne Böhm


Hayata iki yıllık ara vermemin sonucunda ben yeni arkadaşlar edindim, zira birlikte giriş yaptığım arkadaşlarım o dönem mezun oldular, kendime seçtiğim yeni arkadaşlarım da hayatımı bir kez daha değiştirmeme vesile oldular, bu kez pek hayırlı. Şimdilik bu kadar mucize yeter, büyük hikâyenin başka dönüm noktalarında görüşmek üzere…


Işığa giden yollarımız çok olsun.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.