Goa günlükleri 2

Hoşgeldin 2016. Çok garip geliyor yeni bir yılın gelişini kutlamak. Şöyle ki, esasında zaman biz insanların yarattığı bir kavram. Tamam, dünyanın bir döngüsü var. Ay - Güneş - Dünya diziliminde her kütlenin kendi hareketi ve bu hareketi tamamladığı süre var. Lakin aylar yıllar zaman dilimleri ile kendimizi sınırlıyoruz ama planlıyoruz da -ki buna ihtiyacımız var belki de.


Goa’da Hindudan çok Hıristiyan yaşadığı için Noel dönemi oldukça hareketli geçti. Bu öyle bir hareket ki 1 milyar iki yüz milyon insanın yaşadığı bu koskoca ülkenin en ufak eyaletinde olmamıza rağmen öyle bir hücum oldu ki 3G bile çalışmaz oldu. Zaten normalde oldukça yavaş olan 3G, Aralık’ın son iki haftasında iflas etti. Elektrikler sürekli kesildi. Marketlerde ekmek yumurta kalmadı gibi gariplikler de oldu.





Okulumuz 2 hafta ara tatile girdi ki bu kaosta okulun kapalı olması iyiydi. Öyle bir trafik vardı ki belki 10 dakikalık yolu 1 saatte gidenler oldu. Tamam, İstanbullular alışık bu duruma ama burası Goa. Sokaklarda trafik işareti ve tabelası bile olmayan yeşil apartmanın ve hatta AVM’nin bile olmadığı sayfiye yeri. Bizim Bodrum gibi diyeceğim ama Bodrum şehir kalır buranın yanında.


Tabii bu kalabalık ayın son 3 günü düzenlenen SUNBURN festivali ile patlama noktasına geldi. Goa 60’ların sonları ve 70’lerde özellikle Amerikalı ve Kanadalı hippilerin akınına uğramış. Buradan da sanat ve müzik çıkmış. Öyle ki, dönemin popüler gruplarından Beatles ve Janis Joplin gibi sanatçılar bu topraklara gelerek yenilenmiş dinlenmiş ilham almış ve yeni müzikler yaratmışlar. Hindistan neden ruhani bir yer diye geçer, çünkü yaratıcılığınızı artırır. Neden mi ? Çünkü çok başka bir kültür. Başka bir gezegen gibi bazen. Hele de 70’lerde…


Kanadalı çok tatlı bir hippi ile tanıştım, kendisi 40 küsür sene önce ilk kez gelmiş Hindistan’a.





O dönemlerde, diye anlatıyor, biz teenage Amerikalı ve Kanadalı saf gençlerdik… Taa dünyanın öbür ucundan buralara bilinmeyene geldik diyor. Hakikaten de Avrupa’ya uçup oradan araba karavan otobüslerle geliyorlardı Türkiye üzerinden. Türkiye’den İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan. Rota bu. O dönemler İran, Afganistan ve Pakistan normal Türkiye gibi ülkeler. Ama onlar için şok etkisi. Daha önce hiç Müslüman ülkede bulunmayan ve tamamen özgürlük üzerine kurulu bir yaşam felsefesi ile hareket eden 68 kuşağı Amerikalı gençler için çok garip olmalı bu deneyim.


Avrupa’dan Hindistan’a kara yolu ile o dönemin koşullarında 1,5 ayda varmışlar. Sınır haftada tek gün açılırmış. Binlerce yabancı hippi sınırda yatar kalkarmış. Türkiye’den sonra kapalı su görmedik, hepimiz hasta olduk diye anlattı.


Yolda tanıştığım değişik insanlarla sohbet etmeyi ve enteresan yaşam hikayelerini dinlemeyi çok seviyorum.


Hikayenin devamında anlattıkları ise şöyle: Hala burada yaşayan, o dönem gelip yerleşipş burada aile kurmuş, çocuk yapmış insanlar var. Şu an yaşlı sayılan yabancı nüfustan bir kadından bahsetti. Kendisi 1970’lerde 17 yaşındayken tek başına Belçika’dan Hindistan’a otostopla gelmiş. Gelmeyi başarmış ve de halen burada yaşamakta. İnanılır gibi değil. Şu an teknoloji çağındayız. Kadınlar hala yalnız seyahatten çekiniyor. Yol yok, internet yok, telefon yok, bırakın şişede su yok, hepsi açık.


Ailesine nasıl haber verdi, verdi mi, ailesi ne yaptı muamma. Çok büyük cesaret,evet!


O dönemler Amerikalı gençler Vietnam savaşından kaçmak için de gelmiş buralara. Savaş istemeyen gençler ülkelerini terk etmek zorunda kalmış. Vietnamlıların da Amerikalıların da hiçbir yararına olmadığına eminim ve o dönemler ne yazık ki çok fazla acı yaşanmış.


O yıllardan kalma partiler hala her yerde. Artık gizlisi saklısı yok, Goa bir parti cenneti aynı zamanda. Gündüz gece ne zaman isterseniz çocukla bile katılabileceğiniz her türlü parti mevcut.





O sebepten Aralık ve özellikle Aralık’ın son haftaları kalabalığa dikkat.


Bu haftalarda başımıza gelen diğer bir olay ise zehirlenme vakası.

Goa’da ilk kez zehirleniyorum açıkçası. Genelde kalabalık sirkülasyonun çok olduğu ve turistik bir yer. Kalamardan olduğunu tahmin ediyoruz.


En son Tayland’da iki sene önce peynirden zehirlenmiştim ve öncesinde iki kere kuzey Hindistan’da kötü olmuştum. Asya seyahatlerinin vazgeçilmezidir mide fesatı. Bu da bana ders oldu ama her şeyin tadı harika diye diye her gördüğüm yerde her şeyi yememem konusunda uyarıyı dikkate alacağım.


Sokak yemeklerinden ete, kızarmalardan adını ilk kez duyduğum tuhaf şeylere dek yeme potansiyeline sahibim. Evet merakım bazen beni zorluyor. Ama tatlardan, kokulardan hoşlanıyorum. Yeni ülkelerde yeni lezzetleri avlamak içine ne koyduğunu tahmin etmeye çabalamak ve sonra netten araştırıp içerikleri denemek hobim diyebilirim.


Lakin hastalanmak da işimizin parçası belki de…

Şimdi iyiyiz.

Bu esnada artık motor kullanabiliyorum. Yılbaşı kaosu geçti gitti. Şimdi buralarda shanti shanti deniyor.


Hava akşamları serinledi. Çorap giyecek kadar hem de. Özellikle motor kullanıyorsanız gece donmanız olası özellikle gece 12den sabaha dek ceket şart.


Yediklerimize içtiklerimize dikkat edelim,

Doğa insanlar ve hayvanlar uyum içinde,

Yavaş hayat...

İnternet bile yavaş ve ben bu duruma çok alıştım, bakalım Türkiye’ye döndüğümde, ki dönebilirsem, nasıl hissedeceğim…


Sevgiler…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.