Çocuklarımızı korumak mümkün mü?
Baba hep arkamdasın değil mi? Ladin, üstüne yeni çıktığı kayaklarla acemice kayarken babasına böyle soruyor. Babası da zaten adım adım onu takip ediyor, düşer gibi oldukça yakalıyor. Belki bir saat adım adım gözünü ondan ayırmadan peşinden gidiyor.
İstanbul’da patlama olmuş, burnumuzun dibinde onlarca insan ölmüş... Üstünden henüz 24 saat geçmemiş... Moralimiz bozuk ama hayat devam ediyor. Özellikle çocuklara çaktırmamaya çalışıyoruz.
Anne kediler ne tehlikelidir, o yavru kedilerin yanına yaklaşırsanız gözünüzü oymaya kalkarlar. Anne baba olmanın en temel duygusu, inanılmaz büyük bir koruma hissi. Dünya üzerindeki tüm canlılar yavrusunu korumak üzere önüne geçilmez bir güdüye sahip. Dünyada yaşamın devamlılığını bu hisse borçluyuz. İnsan yavrusunu korumak için kendini alevlerin içine atar, öyle acayip bir his. Bize bunu veren varoluş, aynı zamanda tekinsiz bir de dünya vermiş. Yaşam her dönemde hep kırılgan. Günün sonunda en çok korumak istediklerin büyük resimde hep savunmasız. Dünyanın bir yerinde bu an huzur varsa, diğer yerinde acı var. İşte içini yakan o dev koruma hissi ile yaşamın bir tarafının yaratma bir tarafının yıkım olduğu gerçeğini görmek, anne babalığın en zor dilemması. Bir hastalığa çare bulunur, diğeri ortaya çıkar... seller durulur, volkanlar patlar... Büyük bir ateşle korumak istediğimiz çocuklarımızı yaşamın kendisinden koruyamayız. Bir anne için kabul etmesi ne zor. Onu hayatta tutmak için içime bu kor ateşi koyan bu yasam değil mi? Aynı yaşamın çocuklarımızı tehdit eden tekinsizliğini sindirmek ne zor. Açlık, kıtlık, savaş da; bana yavrunu ölümüne koru diyen de varoluşun ta kendisi değil mi?
Her şeyin hep çok güzel ve çocuklarımızın hep güvende olduğu bir gelecek mümkün mü? Dünya var olduğundan bu yana bir an bile böyle bir yer oldu mu?
Bir felaket olduğunda insanlar, her şeyin daha iyi olacağı bir gelecek için dua ediyor. Her şey yanı başınızda daha iyi olurken başka bir yerde başak bir yerde sizin gözünüzün önünde olmayan bir başka yıkım yaşanıyor.
Bilge Ram Tzu’nun şu sözlerine kulak verin;
Sizin yeni çağınız ne yeni, ne de bir çağ kadar sürecek...
Sonsuzluğa kurulu bir saatin üzerindeki sarkacı sürüyorsunuz...
Baskının duvarlarını bugün yıktınız, yarın tekrar inşa edilecek...
Acınız bugün umuda döndü, yarın acı tekrar geri gelecek...
Dünya bugün yumuşak başlı insanların olacak, yarın zekiler dünyayı onlardan geri alacak...
İşkence odası, bir boşalıp bir dolacak...
Bir hastalığı fethedeceksiniz yerini yenisi alacak...
Bu size çok karamsar bir bakış gibi gelebilir...
Ama Ram Tzu şunu biliyor:
Daha iyi bir geleceğe olan inancınız, sizi bugün zincire vuruyor.
Bu sözler bana çok doğru ama kabul edilmesi zor geliyor. Hepimiz güzellik yarışmalarında dünyaya barış gelmesini, açlığın bitmesini dileyen genç kızlar gibiyiz. Durmanın, hiç bir zaman olmayacak bir şeyin, stabilitenin, hiç kesilmeyecek güzel günlerin umuduyla yaşıyoruz. “Yaşamaya bir türlü alışamadık gitti” diye söyleniyorum bazen kendi kendime. Ram Tzu bize söylemesi gerekeni söylüyor, inşallah bir gün bu sözleri duyarız.
Zincirlerini kırmak istiyorsan, yaşamı olduğu gibi gör diyor. Zincirlerini kırmak istiyorsan şimdi şu anda ciğerlerine dolan nefesten başka bir şeyin olmadığını, sana bir sonraki nefesin söz verilmediğini anla diyor.
YORUMLAR