Çizgi film eğitir mi?
İlk kez anne olmakla ikinci kez olmak arasında çok fark oluyor.
İlkinde nasıl desem, böyle daha bir kasan anneye bağlıyorsun. Her şeyin doğalı olsun, şeker / TV gibi kontrolü zor kalemlere mesafe konsun, ebeveynlik kitapları başucumuzda dursun diye bir oymağa yazılmış yemin ederken buluyorsun kendini.
Misal Gökçe 2 yıl boyunca şekerin tadını bilmemiş, kutudan süt içmemiş, konuşup tuvaletini söyleyene kadar TV denen şeyin içinden çıkandan habersiz yaşamıştı.
Aslanlar gibi tikler atıyordum anne karnemin yanına.
Gece gündüz ne zaman istese emziriyor, kendimi ona adıyordum. Eldeki sonuca bakarak kötü bir şey yapmadığımı söyleyebilirim. Gökçe için yani. 5 yılın sonunda kendi karneme bakarsam varis, tükenmişlik ve hayli azalan sabır gibi kırıklar olduğunu da söyleyebilirim ama.
Şimdi tecrübe turunu atmış olmanın ruhuma yaydığı rahatlıkla bazı ‘aman sakın ha’ları yapıyorum, evet. Bunu bir kusur gibi görmeden marketten yoğurt alabiliyorum mesela. Ya da evde TV hakkını kazanan bir çocuk olduğu için, Çınar’ın TV’ye maruz kalmasına itirazım olmuyor.
Artık düzenli bir çizgi film saatimiz bile var: Yaşı tam ona uygun olduğundan, Prenses Sophia, Gökçe için rutinimizin bir parçası. Okulda sonra serbest oynasın, ağaç, toprak görsün diye karakış hariç hep gittiğimiz parktaki oyun saati uzuyorsa, eve dönelim önerisini kolaylaştırıyor Sophia.
Bir de benim akşam yemeği hazırlığımı.
Eski ben olsa, şimdiki bana çemkirirdi kesin, “Haneye bak, çizgi filme adanmış bir yarım saat var ve o sırada bebek de ekrana maruz kalıyor, cık cık” diye. Yeni bense, sınırı makul çizilmiş ekran saatine minnettar ve eskisine “Rahatla sen de bi’ artık” diyecek kadar x-large anne ile kafadar.
Sınır demişken açayım: Çok hızlı görüntüler, patlama sesleri ve şiddet olmayacak, çocuğumun gündelik yaşamı ile başat bir kapsamı olacak, mümkünse değerlerden bahsedecek ve çocuğumu duygularla benim bir kitapta tecrübe ettiğim mesafeden buluşturacak.
Bunu söylemiş olmakla beraber eğlence sektörüne çok da abanmak istemediğimi belirteyim.
Akşamki yarım saatimizi güvenerek teslim ettiğim Walt Disney’den beklentim ben yetişkin hayatıma kesintiye uğramadan devam ederken, kızımı insan ilişkilerinden mezun etmesi değil.
Şimdi yaptıkları yetiyor aslında:
Ekrana ayırdığımız zamana hürmet etsin, içeriğini oluştururken aldığını bildiğim uzman görüşlerini almaya devam etsin, kızımın sözcük haznesine anne bu ne demek diye soracağı yenilerini eklesin, kafi.
Yoksa eğitim denen şey, yüz yüze; gerçek bir ilişkideyken şekilleniyor biliyoruz. Ben kızımı eğitirim; endüstri onu eğlendirirken bana yemekte sohbetini açacağım örnekleri, onun bazen şaşırtıcı derecede büyük olabilen kalbine dokunarak versin yeter.
YORUMLAR