Ada yolları taştan
Sen çıkardın komşu beni baştan. Ya da tavernalar, ya da İstanbul’un çılgın kalabalığından uzak, siga siga* yaşayan insanlar. Ve hala odunla yakılan bahçedeki taştan ocaklar. Ya da dağlar zümrüt yeşili, ya da üzüme kesmiş asmaların altındaki ahşap masalar.
Belki uzun ve dalgalı saçlı adamın söylediği Rembetiko, belki aynı bilinçaltının farklı iki dine ve dile böldüğü tanıdık duygular.
Bir yakınlık var komşu sende; yaşıyorsam yurtdışında, beni en çok sizinkiler anlar.
İngilizce sorduğun soruya cevabı Türkçe’den aldığın bir yer artık oralar. Ve kendime gelmem iki dakikamı alsa da, Aliki Koyu’nda tavernalar komşuya Van Kahvaltısı’nı Türkçe’sinden muştular.
Ankara - İstanbul arasında 4,5 saat süren 470 kilometre yol, bir sınırı ve İstanbul’un insanları tatile batıya doğru ihraç ettiği yolları geçmek demek olduğu için sürüyor tam 9,5 saat.
Ondan kaçmanın olduğu kadar, ona dönmenin de en güzel olduğu İstanbul’a kavuştum Bayan Katerina. Mutfakta alnına dizdiğin teri, aynanın aksinden görünür gibi diziyor buradaki kadınlar.
Bir vakitler anneannemin üç blok öteye gidince, eve sağlimen vardım diye beni arattığı gibi istedin haber vermemi sana. Kavuştum yurduma, ocağıma, kitabıma. Ama To Steki’ye yine geleceğim, bu sefer yanımda yeni dostlar.
Ve meydandaki kahvede durup yine çekeceğim o hafif havayı içime. Kahveyi pas geçeceğim, iyisini içmek istersen, seni çok sevdiğin İstanbul’a bekleriz. Bir acı kahveyi gözlerimizi Sarayburnu'ndak mavide bırakırken içeceğiz.
(*yavaş yavaş)
YORUMLAR