Eski fotoğraflar

Kaç gündür hiç tanımadığım kimselerin siyah beyaz fotoğraflarına bakıyorum. Kelebek gözlükler takmış İspanyol paçalı genç kızların, anne süveterleri içinde kumaş pantolonlu delikanlıların fotoğrafları bunlar. 70’lerin sonu 80’lerin başında çekilmiş hepsi.


Çok güzel gülüyorlar. İnsan gençken hep böyle güzel gülüyor. Önünde upuzun bir hayat olduğunu düşündüğünden, çok hayali olduğundan, o hayalleri gerçekleştirecek çok zamanı olduğuna inandığından.


İçimde boydan boya kağıt kesiği bir sızlama.


İnsan tanımadığı kimselerin eski fotoğraflarına bakarken niye karnı içeri içeri çekilir, ağlamak ister ki. En hüzünlü sorular, sonunda soru işareti olmayanlar.


Hiç tanımadığın insanların fotoğraflarında kendi gönül kırıklıklarını, pişmanlıklarını görüyorsun.

O karelerde hiç söylenmemiş sözler var. Bir türlü seni çok seviyorum denmemiş babalar, yeterince sarılınmamış ablalar var. Bağışlayamamalar, dilenmemiş aflar var. Küslükler, kendine küskünlükler var. Hep genç kalacağını zannetmek var. Gerçekleşememiş hayaller, ertelene ertelene akıp gitmiş hayatlar var.


O siyah beyaz fotoğraflarda yaşamadıkların, yaşayabildiklerin var.

Hayat “yapacağım, edeceğim” planları içinde geçip gidiyor ve yapabildiklerin senin hayatın oluyor.


Eski fotoğraflarda insanlar hep güler. Gülmeyen ölümü düşünüyordur.








Üstünde önlüğünü taşıdığı grevin fotoğraflarına tek tek bakıyorum. Hepsinde gülüyor. Onu hep gülerken hatırlıyorum. Aklından geçeni olduğu gibi söylerken, sonra ne dediğini hatırlamazken, o haliyle en kızdırdığını bile güldürürken hatırlıyorum. Onu bir eşini giydiğim grev önlüğüyle cumartesi akşamları Tramvay Durağı’ndan Galatasaray’a yürürken, lisenin önünde içinden şiirler geçen basın bildirilerini okurken, gece yarısı "Nasılsa kimseyle öpüşmeyeceğiz" deyip işkembe çorbasına sarmısak dökerken, Sıraselviler’e açılan ara sokaklarda ağır ağır evine yürürken hatırlıyorum.


Hep gülerken hatırlıyorum onu.


O gece Meclis’ten haberler akarken twitter’da belirdi Nuh. Üstünde yine grev önlüğü vardı. Fotoğrafının üzerinde iki satır: “Gazeteci Nuh Köklü kartopu oynarken öldürüldü.”


Hayatına değmiş birinin bir anda önüne düşen bir cinayet haberinin öznesi olması, herkes gibi sabah uyanmış öylece yaşayıp giderken gece nefessiz bir hashtag’e dönüşmesi gücüne gidiyor. Sabah sokaktaki köpekler için mama aldığı baharatçının bıçağını kalbine yediğini, takside onu hastaneye götüren arkadaşlarının kucağında “Ölmek istemiyorum, bütün bunlar rüya olsa” dediğini bilmek tarifsiz bir öfke ve keder doğuruyor.


Sadece altı yıl önce çekilmiş o fotoğraflara bakıyorum. O fotoğrafları çekenlere şakalar yaptığını hatırlıyorum. İçimden boydan boya bir jilet geçiyor.

İnsanın bir gün yolcu edileceği kareyi çektirdiğini bilmeden objektife gülmesi çok zalimce geliyor.


O gece İstanbul’a, iki gün sonra da Ankara’ya ömrümüzün en insafsız karı yağdı.

Nuh’tan geriye gülen fotoğrafları kaldı.

Bir de onu uğurlayan annesinin kartopu sıkan elleri çıplak o fotoğrafı.

İnsafsızca eskiyecek hepsi.




Nuh'un annesi Çiğdem Köklü - Ankara Sincan Yukarıyurtçu Köyü





YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.