Aç pencereyi biraz hava girsin
Ben bu çarkın otuz beşinde posasını çıkarıp bir kenara fırlattığı, fırlatıldığı yerde bebek teniyle yeniden doğmuş bir kadınım. Kendimi biraz yorgun, ama dünyada olanları düşünmediğim zamanlarda genel olarak iyi hissediyorum.
Başkaları için fazla yaşadım. Bu yüzden sadece kendim için bir şeyler yapmak istediğimde bana engel olmaya çalışanlara çok öfkeleniyorum. Balığın yaşamak için nasıl suya ihtiyacı varsa, benim de yaşayabilmek için hep yeni bir şeyler görmeye, duymaya, bilmeye ihtiyacım var.
Dört yıl önce, posam çıktıktan iki yıl sonra, “artık yaşlandım, öleyim en iyisi” dediğimi hatırlıyorum. Öncesinde de bazı hesaplar yapmıştım. Her defasında beni durduran, yeni bir şeyler keşfetmek oldu. Hiç yeni bir şey öğrenmiyorsam, heyecanlanmıyorsam, kalbim ara ara boğazımda atmıyorsa yaşadığımdan şüphe ediyorum.
Hayatta iyi şeyleri hak ettiğimi biliyorum. Genel olarak herkese saygılı davranıyorum ama istemediğim bir şeyi yapmak zorunda bırakılırsam başkalarına ayıp etmekten çekinmiyorum. Çünkü böyle zamanlarda ruhum, bir kedinin bir yerden bir yere götürülürken kapatıldığı küçük sepete sığıştırılmış gibi geliyor. Sepet elimde, ruhum içinde gezmek, dünyaya parmaklıklar arasından bakmak istemiyorum. “Bana ayıp olacağına ona ayıp olsun” diyorum. “Hayır” demek ayıp değil, bunu daha erken yaşlarda öğrenseydim bambaşka bir hayat yaşardım.
İnsan şunu geç öğreniyor. Herkesi memnun edemezsin, zaten etmek zorunda da değilsin. Ömrün başkalarına ayıp olacak diye geçip gidecek kadar kıymetsiz değil. Sonra yapamadıklarınla, gidemediklerinle, göremediklerinle, tadamadıklarınla kalıyorsun. Kimseye değil sana ayıp oluyor. Kimse “iyi, bana hiç ayıp etmedi” demiyor ve bir ömür heder oluyor. Zaten deseler ne olur?
Yaşamanın en güzel yanı hayal kurmanın bedava olması. Düşünceler aklımda kelebekler gibi uçabildiğinde mevsim ne olursa olsun bahar geliyor ve neyse ki bunu engelleme gücüne sahip olan yok.
Ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ve bu yüzden kalan vaktimi fazla bencillik etmeden, olabildiğince iyi geçirmek istiyorum. “Daha dün” diye başladığım ne çok cümle var. Dün ne kadar uzağa gitmiş, görebilmek için elimi siper edip gözlerimi kısmam gerekiyor. Değerini bilmezsem bugün de aynı hızda uzaklaşacak.
Bazen yaşadığın hayat, yaşanabilecek başka hayatların da var olduğunu bildiğin için katlanılır oluyor. Beni bu dünyaya bağlayan bir başka şey de, eğer istersem yaşayacak başka hayatların da olduğunu bilmem.
Yapman gerekenle yapmak istediğin birbirine benzemiyorsa biri yanlıştır ve yanlış olan genellikle ilkidir. İstemediğim bir işe veya bir yere giderken hep sordum kendime: Acaba şu an vücudumda, beynimde kaç hücre ölüyor? Ömrüm ne kadar kısalıyor? İstediğim yerde olsaydım, istediğimi yapsaydım kaç hücre doğururdum. Bir nefeslik ömrü “sık dişini bir saat kaldı”, “cumartesiye iki gün var ha gayret” diye ziyan etmek niye?
Mutlu olmaya çalışmakla mutluluğu aramak arasında fark var. Bazen koşulları değiştiremediğinde mutlu olmaya çalışmak gerekebilir, ama mutluluğu aramamak da uzun vadede tatsız tuzsuz, mutsuzsun demek. Mutsuz olmak istemiyorum.
Renklerim solmaya başladığında bilgisayarda çalışırken fazladan bir pencere açıyorum. Bir gün gitmek istediğim yeri, özlediğim birini göreceğim bir pencere. Ondan güç alıyorum ve hiçbir şey için umudumu yitirmiyorum. Başkaları için yapabilecekleri sınırlıdır ama insan kendi hayatında hep yeni bir pencere açabilir, eğer gerçekten isterse. Pencereyi açmak lazım, ki içeri biraz hava girsin. Havasız olmuyor.
YORUMLAR