Kaçtığımız bir memleket mi?
Bazen komşuluk, arkadaşlık, aile ilişkileri insanı fazla zorluyor. Küçük gibi görünen ama birikip boğazına yapışan günlük dertleri hep bu ilişkiler yavruluyor.
Oturduğumuz binalarda yandakini, üsttekini tanımak istemiyorsak nefes almak, alanımızı kollamak istediğimizden. Ne kadar samimi olursan çember o kadar daralıyor. Sabah evden çıkarken perde arkasından dikizleniyorsun. Bütün gün kulağın telefona yapışmış, akşam evine girip biraz susamıyorsun, kapı önünde ayaküstü esirsin. Bakıyorsun kafalar uyuşmuyor, ihtiyaçlar çerçevesinde seviyeli bir ilişki kurmak istiyorsun olmuyor. İyilik yaptığımızı malımız oldu sanmasak, paylaşmayı sahip olmakla karıştırmasak olmaz mı?
Arkadaşlıklarda da aşkın karşılıklısı makbul. Kafasında planladığı yakınlığı kurmadın, ikidir çağırdığı kahveye gitmedin diye sana diş bilemeyecek, dediğinden mana çıkarmayacak, aramadın diye gönül koymayacak, sebebini söylemeden küsmeyecek kimselerle oturup kalkmak hakkındır. Arkadaş yanında soluk almaya gidilen, hep çene çalınan değil bazen de yamacında susulan insandır. Biri yanında durmayı tercih etmediğinde ona öfkelenmek yerine sebebini düşünmek gerekir. Talep edilmiyorsan, aklına iki sebep gelebilir: Bir, ayrı dünyaların insanısınız. İki, karşındakini huzursuz ya da rahatsız ediyorsun. Suçlu yok, sadece tespit ve ince ayar ihtiyacı var.
Arkadaşlarla komşuları seçebiliyorsun ama doğarken aileni seçemiyorsun. Bazen atsan atamadığın satsan satamadığın, sırf kan bağı yüzünden yıllarca senin hayatından çalabiliyor. Bırak kendine ait bir odayı, evde bir odada bir saat yalnız kalamıyorsun. Güzel gözlü eşeklerden bile çok çalışıp yorulman, o sabah hasta uyanman kimsenin umurunda değil, o bayram vizitlerine çıkılacak ya da her nereyse oraya gidilecek. İçinden gelerek yapman değil, yapman önemli. Sevilmesek de olur, sayılalım da.
Sanıyoruz ki çimento kokan, beton sıcağı kusan, ömrümüzün hırıltılar arasında asfalt üzerinde geçtiği, görüp bilip sustuklarımızla ruhumuzun çürüdüğü, omuzlarımızın söndüğü bir yerden uzaklaşmak istiyoruz. Oysa biz birbirimizden de gitmek istiyoruz. Ülken sadece kaynayan kazan değil, yakın mesafe ilişkilerde sana iyi gelmeyenden uzak durma hakkının da gasp edildiği yer.
Biz birbirimize eza veriyoruz. Birbirimize iyi hissettirmiyoruz. Birbirimize iyi gelmiyoruz. Doğal sonuçtur, birbirimizin yanında durmak istemiyoruz. Yoksa dünyanın en berbat yeri, senin en mutlu olduğun yer olabilir, düzeltebileceğine inancın varsa.
Tuhaftır, birbirimizi beğenmezken aslında aynı toprakta boy attığımızı, aynı mayadan yoğrulduğumuzu, çıktığımız yumurtanın kabuğunu beğenmediğimizi de hep unutuyoruz.
Arada sırada aynaya bakmak lazım.
YORUMLAR