Canım benim nasılsın?
Aynı gün, birkaç saat arayla, en az birkaç yıldır nasıl olduğumu merak etmeyen iki kişiden mektup aldım. İkisi de açıkça söyleyememiş ne istediğini, ne beklediğini, lafı epeyce dolandırmış ama ikisi de kendi için bir şey yapmamı istiyor. İsteklerini yerine getirip gönüllerini hoş edebilirim, ne var ki içimden gelmiyor.
Kalbim taş bağladığından değil. Huzuruma birini kabul etmezmişim gibi üzerime bir büyüklük de gelmedi. Ama sevimli, tatlı ve buna benzer şeyler olmak için pek de gayret ettikleri girizgâhları okurken gayri ihtiyari sordum kendime. Kimsenin yaralı parmağına işemeyen, almadan vermeyi bilmeyen, ancak zamanı geldiğinde işine yarayacak kişilere yanaşan iki kişiyi mutlu etmek için niye vakit harcayayım?
Bir dönem yolları kesişmiş, aynı havayı solumuş, ancak hiç yakınlaşmamış insanların, yolları tamamen ayrıldıktan sonra birbirlerinin varlıklarını unutmaları doğal. Gayritabii olan, aralarından birinin, işi düştüğünde, bir diğerine sanki aynı avluda çok volta atmışlar gibi davranması.
Bazen ne yapmaya çalıştığını kimse anlamıyor sanırsın. Gelgelelim, kafasını vitrinin altına sokup saklandığını sanırken totosu açıkta kalan kedi gibi ortadasındır. Ondan farkın, onun kadar sevimli olmamandır.
Seni sevimsiz kılan, samimiyetsizliğindir. Hep kendin için, yine kendin için istemendir. Kimse için parmağını kıpırdatmazken, herkesin senin için bir şeyler yapmasını istemeyi kendine hak görmendir.
Oysa hayatta her şey almak-vermek –kendine daha yakın buluyorsan alış-veriş de diyebilirsin– üzerine kurulu. Nefesi bile bir kere alıyorsun, bir kere veriyorsun. Hep alırsan patlarsın, hep verirsen düşersin. Vermekle almak arasında bir denge kurman gerekir. Yoksa o denge kendiliğinden kurulur. Tercümesi: Hep alamazsın. Vermediysen alamazsın. Vermezsen alamazsın. Vermeye hazır değilsen alamazsın. Almak için verirsen hiç alamazsın. Ne bekliyorsan, aynısını zaten veriyor ya da vermeye hazır olman gerekir.
Asla dost olmadığın ve yıllar içinde nasıl olduğunu cidden merak etmediğin birine işine düşebilir ve ondan yardım isteyebilirsin. Tek yapman gereken, basitçe birkaç cümleyi yan yana getirmektir. “Merhaba bilmemkim, sana şunun için yazıyorum.” Tek yapmaman gereken ise, mektubuna “Canım benim nasılsın?” diye başlamaktır.
Gerçekten ihtiyacın varsa, bin sene sonra da olsa çaldığın kapı açılır, yardım eli uzanır. Ama sadece memnun edilmek, yine yeniden mutlu edilmekse derdin, çaldığın kapılar açılmaz, açılan da yüzüne kapanır.
Dön kendine bir sor.
Hep istiyorsun da sen başkalarına ne veriyorsun? Nasılsa sana da gelecek diye verdiğin doğum günü hediyelerini sayma ama. Maaşına belki zam yapar diye patronun önüne koyduğun kahveyi de boş ver.
Karşılığını düşünmeden vermeyi dene. İstemeden vermeyi dene. Almadan vermeyi dene. Aldıktan sonra da vermeyi dene. Yeryüzünde senden başkalarının da yaşadığını fark etmeyi dene. Senin neye ihtiyacın varsa onların da aynısına ihtiyaç duyduğunu, sen ne istiyorsan onların da aynısını istediğini fark etmeyi dene. Fark edilmek istiyorsan, önce başkalarını fark etmeyi dene.
Deneyip beceremiyor musun? O zaman samimi olmayı dene. İstiyorum, gene kendim için bir şey istiyorum, başka türlüsünü bilmiyorum, öğrenemiyorum de.
Belki o zaman çaldığın kapılardan bir el uzanır.
Belki.
YORUMLAR