İkizler deneyi ve bir iddia
İkizler, T. ve C., merdivenin basamaklarını nasıl tırmanacağını bilmiyor. Birini altı hafta çalıştırıyorlar. Diğeri bu süre zarfında merdivenden uzak tutuluyor. Altıncı haftanın sonunda iki kardeş merdivenin başına getiriliyor. Basamak tırmanma alıştırmaları yapanın, basamakları diğerine göre daha iyi tırmandığı görülüyor. Öğrenme sürecinde antrenmanın etkili olduğu düşünülüyor. Ne var ki, iki hafta sonra ikizler eşit koşullarda, merdivenin basamaklarını aynı biçimde tırmanıyorlar. Bu sonuç, öğrenmede genetik etkenlerin güçlü, erken eğitimin ise etkisiz olduğu şeklinde yorumlanıyor.
Deney, çocuğun hareket ile ilgili becerilerinin gelişimini gözlemlemek amacıyla yapılıyor. Tek yumurta ikizlerin seçilmesinin sebebi, aynı genetik yapıya sahip olmaları. Acaba erken eğitim, aynı genetik yapıya sahip çocuklar üzerinde etkili olacak mı? 1925 yılında cevap aranan soru bu.
İkizleri doğumlarından ergenliklerine kadar izleyen, Amerikalı araştırmacı Arnold Gesell*. Yer, Yale Üniversitesi’nde çocuk gelişimini izlemek üzere Gesell’in kurduğu laboratuar. Gesell, fiziksel ve psikolojik gelişimin belirleyicisinin, biyolojik ve genetik etkenler olduğunu söylüyor. Kişisel farklılıkları kabul ediyor, ancak genetik etkenlerin yanında ihmal edilebilir buluyor.
Aynı dönemde çocuk gelişimini inceleyen ve farklı görüşler öne süren araştırmacılar var. Bunlardan biri de John B. Watson. Şu iddiada bulunuyor: “Bana sağlıklı, iyi bünyeye sahip bir düzine çocuk verin ve onları yetiştirmem için uygun bir ortam sağlayın. Sizi temin ederim ki, aralarından tesadüfen seçtiğim birini doğuştan gelen yeteneklerinden, eğilimlerinden bağımsız, seçtiğim herhangi bir alanda uzman –doktor, avukat, tüccar, patron– yaparım.” Watson, 1920’de, bir çocuğun toplumda yerini alma becerisine sahip olması için, duygularını ifade etme yetisini geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Öne sürdüğü Davranış Kuramı’nı benimseyenler, sonraki yirmi yılda anne-babalara, gelişim sırasında olumsuz etkilerden kaçınmanın bir aracı olarak, duygusal ifadenin çocuk tarafından ve çocuğa karşı kontrolünü teşvik eden pedagojik setler satıyorlar.
Deneylerin 1900’lerin ilk yarısında yapılması tesadüf değil. Bilim insanlarının, insanın gelişimini anlayabilmek için çocuk gelişimini izlemeye yöneldiği bir dönem. Genetik ve çevre faktörlerinin çocuk gelişimindeki etkisi hâlâ tartışılan, üzerine teoriler geliştirilen bir konu. Bunların bir kısmı “erken eğitim”den bahsediyor. Bunu, çocuğun gelişimini hızlandırmaya çalışmak olarak da ifade edebiliriz.
Bugün, genel olarak bu çağın dünyasının çocuklarına bakarken, Gesell’in ikizler deneyi ile Watson’ın iddiasını hatırlamama sebep olan da bu: Gelişimi hızlandırma çabası. Gelişimdeki çevresel etkiler arasında yerini alan bu çabaya başka isimler ararsak, sanırım “zorlama”, “baskı” kelimelerini kullanabiliriz. Çünkü çağın çocuklardan kapasitelerini aşmalarının istendiği, artık rakamlarla ortaya koyulan bir gerçek.
Bugün vardığımız noktada, çocukları bilerek ya da farkında olmadan zorlarken genetik etkenler ile çevre faktörü arasında bir denge bulmak gerektiğini söyleyebiliriz. Başka deyişle, çocuğun doğuştan sahip olduğu yapı ve kapasite ile gelişmesi için sarf edilen çaba arasında bir uyum olmalı.
Doğuştan gelen özellikleri tamamen göz ardı ettiğimizde ne olur? Buna, çocuklarını kendi kuramına sıkı sıkıya bağlı kalarak yetiştiren Watson’ın, iki oğlu ile bir kızının yetişkinliklerinde intihara teşebbüs etmelerini bir tür cevap olarak verebiliriz. Özetlersek, genetik mirası toptan reddedip çocuğu –aslında insanı– yeniden tasarlamanın bazı tehlikeli sonuçları var.
* Pediatr, psikolog ve pedagog Gesell’e bu deneyde meslektaşı Helen Thompson eşlik ediyor.
YORUMLAR