Ne kadar ezik, o kadar kibirli
Kendine inanmak, başarıları için kendini takdir etmek ile kendini üstün görmek ve bunu kanıtlayacak davranışlar geliştirmek arasında fark var. İlki “kendine güven” tanımı içinde yer alıyor, ikincisi ise “kibir”. Psikanalist Sophie de Mijolla-Mellor, kibri “geçmişteki bir küçük düşmeye ve mevcut güvensizliğe verilen bir cevap” olarak tanımlıyor.(1)
Kibirli davranışlar hissedilen zayıflık, değersizlik ve güvensizliği telafi etmek için girilen güç arayışının sonucu. Kişinin ihtiyacı, başkalarının onun gücünü kabul ettiğini görmek. Bunun için her durumu, galip geldiğini göstereceği bir yarışma olarak kabul ediyor. Kazanmak ya da kaybetmek, aşağıda ya da yukarıda olmak söz konusu, arası yok. Eğer terfi etmek gibi bir durum söz konusuysa, rakiplerini geride bırakmak için çok çalışıyor. Basit bir fikir alışverişinde, işyerindeki olağan haftalık toplantıda bile muhataplarını rakip veya karşıt sınıfına koyabiliyor.
Bu öyle bir güç arayış ki, onu güç simgelerine karşı duyarlı kılıyor. Psikolog Adam Fetterman’ın 2014’te yaptığı çalışmaya göre, kendilerini tanımlamak için “övüngen”, “kendini beğenmiş” gibi sıfatları tercih edenler, gösterilen görsel ve kelimeler arasından iktidarı temsil edenleri seçiyorlar. (2) Meselâ “Zenginlik, otorite, baskınlık, servet, para, güç, prestij, ün, statü, bolluk” kelimelerine düşünmeden yönelirken, aidiyeti anlatanlara kayıtsız kalıyorlar: Bağlılık, üyelik, yakınlık, işbirliği, ortaklık, elbirliği, aile, uyum, ilişkiler. Bu ikinci grup, kibirliler için kendilerinden uzak tutmak istedikleri zayıflığı temsil eden kelimeler.
Kibirlinin sergilediği tipik davranışlar var. Bunların ilki, engel olamadığı bir arzuyla başkalarını baskılamak. En çok kullandığı baskılama yöntemi eleştirmek, topluluk önünde (kendisine geçmişte yapıldığı gibi) küçük düşürücü sözler sarf etmek ve bu yönde ezici tavırlar sergilemek. Eleştirildiğinde, beklediği ilgi ve başarıyı bir başkasının elde etmesi halinde saldırganlaşıyor. Meselâ sesini yükseltiyor, öfkesini elinin altındaki eşyaları itmek, çarpmak gibi şiddete varan hareketlerle ifade ediyor. İkinci belirgin özelliği, dünya kendi etrafında dönüyormuş gibi davranması. Kendi yaşadıkları her zaman çok önemlidir, ancak en yakınındakilerin en önemli problemlerine kulak tıkıyor. Her durumda destek bekliyor, fakat kendini ilgilendirmeyen bir problem söz konusuysa ortamdan uzaklaşıyor.
Kibirli kişinin başkalarında uyandırdığı izlenimin iki yönü var. Kendine biçtiği değer, onu diğerlerinin gözünde de değerli kılabiliyor. Hatta kibri, gösterilen saygıyla ödüllendiriliyor. Siyasette, sanat dünyasında, ticari ilişkilerde gözlemlenen bu. Aşk ilişkilerinde de taraflardan zayıf olan, kibirli partnerine fazla değer biçiyor. Gelgelelim, bu saygının bir sınırı var. Kibrin kendini daima diğerlerinden üstün tutan, haklı çıkaran, hükmeden doğası, kazandığı hayranlığı, topladığı alkışı, puanı, saygıyı zamanla yitiriyor. Uzun yıllar ihtişamla sürdürdükleri iktidarı kaybeden siyasetçiler, göz kamaştırıcı şöhretlerini yitirerek unutulan sanatçılar, lideri oldukları sektörlerden alt liglere düşen şirketler, bir zamanlar çok sevilirken nefretle terk edilen sevgililer bu duruma örnek.
Kişinin kendini güçlendirme ve başkalarını güçlü olduğuna inandırma çabası, başarısızlıkla sonuçlanıyor. Psikanalist Sophie de Mijolla-Mellor, bu durumu “kibirli kişinin uzun vadeli hedefler gerçekleştirebileceğine inanmaması” ve kibrin “hemen arzu ettiğine ulaşmak üzere yerleştiği bir kısa devre” olması ile açıklıyor. Yani aslında kibirli, deneyimleriyle kısa devre yapacağını biliyor, ancak büyüklenmekten vazgeçmiyor.
Kaynaklar:
1. https://www.psychologies.com/Moi/Se-connaitre/Comportement/Interviews/Sophie-de-Mijolla-Mellor-L-arrogance-est-une-posture-arti-cielle
2. https://www.psychologue.net/articles/quest-ce-qui-rend-les-personnes-arrogantes
YORUMLAR