“Beni kuzum Datça’ya gömün”

Geçen hafta bir öğleden sonra. Sevdiğim esnaf lokantalarından birinin kapısından giriyorum. Oldum olası kaldırıma koydukları masalara yerleşirim ya, şimdi hem dışarıda gök yarılmışçasına yağmur yağıyor, hem de bu sefer biraz kuytulara sığınmak, görülmemek istiyorum. Boğazımdaki yumruyu saklayabiliyorum da, gözümdeki yaşı gizleyecek yerim yok.


Karnım da aç değil zaten. Sadece sıcak, sımsıcak bir çorba içmeye ihtiyacım var. Üşümüşüm. İçten ve dıştan… Hep şemsiyesiz yakalandığım yağmurlardan biri daha yağıyor dışarıda. Gerçi şemsiye olsa neye yarar, onu bile delecek bir yağmur bu.


Lokanta sakin. Öğlen kalabalığı çoktan erimiş. Üstü başı tertemiz ve her daim güleryüzlü teyzeye sadece mercimek çorbası istediğimi söyleyip geçiyorum masaya. Kasanın orda her seferinde elinde ya bir Yaşar Kemal ya da Amin Maalouf okuduğuna şahit olduğum işletmeci bey oturuyor. Her zamanki saygısıyla selamını veriyor başını kitabından kaldırıp. Hepsi görüyor halimi, lakin sığınma ihtiyacımı ihlal edecek herhangi bir hareket gelmiyor hiçbirinden. Boşa sürüklemedi ayaklarım beni buraya.


Gelen çorbayı soğumasına fırsat tanımadan içip bitiriyorum. Bedenimin üşümesine biraz olsun çare bulundu. İşte bu noktadan sonra biraz etrafımın farkına varmaya başlıyorum. Samime Sanay çalıyor radyoda örneğin. “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?” Yaşadığımız âna her anlamıyla uyumsuz bir şarkı. Gözüm duvarlarda asılı olan resimlere kayıyor. Can Yücel’in resmi ve sözleriyle içine yerleştiği bir çerçevenin hemen dibindeki bir masaya oturduğumu farkediyorum. “Vasiyet” yazıyor yazının üstünde koca koca harflerle, “VASİYET”…


“Beni kuzum Datça’ya gömün

Geçin Ankara’yı, İstanbul’u!

Oralar ağzına kadar dolu

Alabildiğine pahalı

Örneğin Zincirlikuyu’da

Bir mezar 750 milyona.

Burası nispeten ucuz.

Ortada kalma ihtimali de yok.

Hayırdua da istemez.

Dediğim gibi beni Datça’ya gömün.

Şu deniz gören mezarlığın orda…

Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama.”


“Yahu ne adammışsın sen!” deyip alıyor beni bir gülümseme. “Şu deniz gören mezarlığın” oradan, bir gün önce toprağa verdiği çok sevdiği dostunu ziyaretten gelen ben, iliklerimde hissediyorum Can Yücel’in ne demek istediğini. “Mezarlığa da güzelleme düzülür mü yahu?” diye konuşan fani aklımın sesini duymuyor zihnim ve kalbim. Artık çok sevdiğim biri yattığından mıdır bilmem; mezarlığın tam karşısı yel değirmenleri, dağlar, öbür yan alabildiğine deniz… Göçüp gidenin bile Datça’da hala yaşamaya devam edebileceği denli tüm kasabayı kucaklayan bir tepe…


Hemen yan çerçevede yine Can Yücel… “Sanki bir badem ağacıyım, benim çağlalarımı yiyin bir kadeh rakıyla, dünyada Can’ın yaşadığını hatırlamak için…” diyor.


Az mı çağla yedik anason kokusuna karıştırıp? Şiirlerinden okuya okuya, Datça’da şahit olunan hikayelerini anlata anlata az mı şerefine kadeh kaldırdık? Dostumla… “Su deniz gören mezarlık”ta artık komşu olduğun canım dostumla… Datça’yı benim için yuva yapan, sevdiği insanların iyi günde olduğu kadar kötü gününde de hep yanında olmuş o esaslı insanla… Hayat garip! Rakı sofralarımızın en harbi hatununu çaldın Can Baba, alacağın olsun!


Burası öyle bir memleket ki ölümün içindeki acıyı bile toprakla, denizle, ağaçla, çiçekle harmanlayıp saklamak istediğin sevecen bir hüzne dönüştürüyor. Daha çok özgürleşebilmek için ölümle ilişkisini normalleştirmesi gereken insanoğlunun belki de erişmesi gereken bir mertebe.


Datça’ya geldiğim ilk günkü ben değilim. Hele bu kayıptan sonra hiç değilim. Bu negatif bir cümle değil katiyetle. Bir insanı kaybetmiş olmak değil önemli olan, onu tanımış olmak. Tanımamış olsaydım eksik kalırdım. İşte bu yüzden bu yazıyı okuyan cümle âlem bilsin ki, bu dünyadan Olcay Demirhan diye dünyalar güzeli bir insan geçti. Çevresindeki herkeste hatırladıkça kocaman gülümsemeler bırakan unutulmaz hatıralarla… İsmi sizin için hiçbir şey ifade etmese de şundan dolayı bilin ki, iyilik bu dünyada hala en çok iz bırakan şey.


Ve bugün internette bir cümle okuyorum:

“Burası dünya yahu, burası bu kadar işte!”

Fazla lakırdıya gerek yok!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.