Fabrice Muamba 1 - Biz 0
Son Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin olduğu günden bahsedeceğim.
17 Mart 2012'den.
Telefonum çaldı durdu bütün gün. Her arayanın sorusu sabit: "Maçı nerede seyredeceksin?" "Seyretmeyeceğim."
Nasıl olurmuş? Vay böyle maç kaçar mıymış? “E yani ama, ne yapayım, zorla mı seyredeceğim, canım hiç ama hiç istemiyor” diyorum da, beni dinleyen yok.
Sorular da sitemler de haklıydı belki, çünkü ben hasta Galatasaraylıyım.
Ama ne o okunmuş direkten, ne 2-0 yenik duruma düşüp de beraberliği yakalayışımızdan ne de Fenerbahçe'yi elimizden kaçırışımızdan bahsedeceğim.
Çünkü o gün, tüm o manyaklık sırasında, "Gelsene maçı seyredelim" diyen herkesi reddedip evde oturmamın bir sebebi varmış. Sonradan anladım.
NTV'de Tottenham-Bolton Wanderers maçını açtım, FA Cup maçını seyredeceğim.
Motor gibi oynayan iki takım, nefesimi tuttum, sahaya bakıyorum.
Bir sebepten Tottenham'a gıcığım, Bolton'ın gol atmasına duacıyım. Bekliyorum.
Ve gool! 1-0 öndeyiz. Tak 2'nci gol geliyor, ne yazık ki Tottenham atıyor.
Fabrice Muamba soldan kaptırmış gidiyor. Topsuz alanda. Tesadüfen nedense ona bakıyorum.
Ve birdenbire yere yığılıyor.
Etrafında hiç kimse yok, ona yapılmış bir faul yok, hiçbir şey yok, yerde yatıyor.
Hakem Muamba'nın yanına koşuyor, kaldırmaya çalışıyor, yüzüstü yatmış duruyor.
Sağ koluyla sağ bacağı atıyor.
Hakem hala Muamba'yı yüzüstü çevirmeye çalışıyor, taş gibi, doktorlar sahanın içine koşarken İngiliz rejisi bizi sonsuz bir yeşil sahayla baş başa bırakıyor.
Tek gördüğümüz seyirciler. Buz kesmiş sahaya bakıyorlar.
Maçı televizyondan seyredenler sadece sahayı ve seyircileri görüyor.
Telefonum çalıyor. Kardeşim arıyor. "GS, 2-0 yeniliyor, babamlar evi yıkıyor" diyor.
"Koş, NTV'yi aç" diyebiliyorum.
İkimiz dakikalarca, iki telefonun ucunda sessizce spikerden, Anfield'den gelecek iyi bir haberi bekliyoruz.
Staddaki seyircilerden çıt çıkmıyor. Kameralar teknik ekibi gösteriyor en fazla.
Stadda telefonuna sarılan bir kişi yok.
"Bizde olsa" diyorum kardeşime, "Sus!" diyor.
“Sus”un anlamı şu: Bizde olsa GSM şebekeleri çökmüştü, Türk rejisi futbolcunun burun deliğine girmişti, taraftarlar sahaya dalmış, elindeki telefonun kamerasıyla adamın son dakikalarını kaydediyordu ve muhtemelen futbolcu da son nefesini veriyordu.
İngilizler bekliyordu. Hakemi, doktorları, maçın oynanıp oynanmayacağı besbelli umurlarında da değildi.
Maç 1-1'ken kalbi duran Muamba sahadan çıkartıldı.
Hakem bütün futbolcuları soyunma odasına aldı.
Çıt çıkmıyordu.
Muamba stattan ambulansla ayrılırken duyulan tek ses alkış sesiydi.
Anfield’deki seyirciler ağlıyor, kalbi duran genç futbolcuyu alkışlarla uğurluyordu.
Videoyu izlemek için lütfen tıklayın...
Ertesi gün İngiliz gazeteleri, "Dualarımız Muamba için" başlığıyla çıktı.
İş; "Hastaneden son görüntüler, Muamba’nın yığıldığı anlar için tıklayınız" noktasına gelmedi.
Twitter'da Muamba hakkında, "LOL, Muamba öldü" yazan, kahkahalarla güldüğünü ifade etmeye çalışan ırkçı İngiliz bir öğrenci, gördüğü tepki yüzünden gözaltına alındı. 27 Mart'a kadar hapis yatacağı açıklandı.
Muamba gözlerini açtı, ilk sorusunu sordu: “Maçı kazandık mı?”
Ha bir de bizim buralara da geldi elbette Muamba'nın haberi.
Ne oldu özetleyeyim ister misiniz?
Muamba için açılan forumlarda öne çıkan soru şu oldu:
"Abi sen önce şunu söyle, Muamba Müslüman mıydı, Hıristiyan mıydı?"
Benim şahsi skor tabelamda:
Muamba 1 – İsmini vermek istemeyen izleyici 0 yazdı.
Bir maçın daha sonuna gelindi.
YORUMLAR