Sıneydır geldi de bana mı geldi?
Kulakları çınlasın.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Çin gezisi sırasında mıydı neydi yoksa İngiltere miydi, şöyle demişti: “İnsan bazen gerçekten hayret ediyor”
Neyse konuyu hatırlamasam da, kendisinin kulaklarını çok çınlattım, çok da hak verdim.
İnanamayarak: 12 gündür etrafımdaki pek kıymetli büyük ve küçük beylerin beyninin yanmasını seyrediyorum.
Saygıdeğer babacığımdan başlayarak, listeleri ikinci sıradan zorlayan kıymetli bay M, küçük bay E, küçük bay E’nin babası bay A, değerli hanımefendi B’nin eşi sayın bay A, kardeşim E’nin arkadaşı sayın bay T, dayım A, yeğenim bir başka A. Şu kenetlenmemiz gereken günlerde gözümün önünde delirdiler; komple beyin, beyincik aldırma seansına girdiler.
Konumuz: Sneijder.
O-LA-MAZ BÖYLE BİR ŞEY O-LA-MAZ!
Gerçekten.
Arkadaş. Günlerdir ne hatrımızı soran var, ne halimizi.
Düşünün bakın. New York’tan gelmişiz. Uçaktan inmişiz. Saygıdeğer Bay M. telefonda, “Alo, tatlım, hah geldin mi, Şınaydır geliyor bize” uçak sürmüş 11 saat midir nedir, uçakta romantik karateden sümüklü uzakdoğu filmlerine kopmuşum, kafam karmakarışık, desturen sie bitte! Ama yok nasıl olur da bu konuya mesafeli yaklaşırmışım? Hayır, bir de sanırsın yemeğe geliyor. Ne diyeyim, “Ne sever Sıneydır bi sor hanımıynan mı gelcekmiş, accık nohut ısladıydım, yanına da turşumuz var, bulgurumuz da var”.
Diyorum ki “Pes”, ama işte Sneijder, “Tatlım çok büyük transfer. Akşam sana bir iki video göstereyim, bu konuyu görüşelim”.
Babamı arıyorum. “Alo baba”, “Haber var mı? Gelmiş mi çocuk? Dur bakalım gelcek o, gelcek de nağme yapıyor herhalde!” Ben “Alo baba”da kalmışım.
Kardeşimle bana bu yaştan sonra cici kardeş gelmiş gibi hissediyorum.
Dakika ve skor almak için ve onların evindeki delilik durumunu tartmak için kardeşimi arıyorum. Küçük Bay E, telefona koşuyor: “Alo Elif, geldi mi?” Yahu biri herhalde şehrin suyuna fısıldadı, “Geldi mi diye Elif’e sorun!” Küçük bay E 5.5 yaşında, hayattan iki tane beklentisi var: Yeni oyuncaklar ve Sneijder’in gelmesi. Ha 18 yaşına gelince de iphone istiyormuş.
Sonra bir daha arıyor: “Alo Elif, flaş gelişme ne demek?” Çocuk haklı. Teyakkuzdayız. Sürekli GS TV açık. Her an gelebilir.
Ve sonunda geliyor. “Yesss!” diye bir haykırış duymuşum. Zıplamışım yerimden. “N” oldu bitti mi film? Uyumuşum da… Tatlım geldi geldi. Bitti bu iş! Sneijder geldi. Ya o nasıl çığlıklar, kucaklaşmalar, havaya kaldırıp kucakta çevirmeler. Aile içi birbirine hayırlı olsun telefonları. Galatasaraylı çiftlerde mücadele edenlerde ayrı bir sevinç.
Zira Sneijder demek gol demek, gol demek sevgilinin kaybedilen maçtan sonra uzaklara bakarak sigarasını içmesi, ligde oynanan ve o hafta kaybedilen maçın playstation’da GS galibiyet alana kadar oynanması gibi anormal müsamerelerin son bulması demek!
Sneijder demek, sizi de karşısına Müfit Erkasap gibi oturtarak, “Yahu takım defans yapamıyor. İleri de gidemiyorsun, al onu geriye, çek ötekini sağa” gibi acayip taktiklerin bitmesi demek!
Ya ben sana koltuğu çektirtemiyorum iki adım sağa, onu n’apıcaz da diyemiyorsun ya, işte Sneijder evlerimize hızır gibi geldi, güneş gibi doğdu. Gerçek bir sabır testiymiş. Haberimiz yok.
Geldi ama ben de bittim. Cebimden para mı çıktı da bittim? Yoo. Ama samimiyetimle söylüyorum: Benim biraz daha futbol programı seyredecek yerim kalmadı. Telegol’müş yok Maraton’muş. Bak yazıyorum buraya da: BİTTİM ARKADAŞ! Futbol yorumcularını dinlerken bende ne sinir kaldı ne mantık. Artık elimde kumanda, televizyonla konuşuyorum. Ayağa kalkıp, “Senin yatcak yerin yok!” diye bağırdığımı görenler var. Ben de farkettim. Ne ara oldu bütün bunlar? Ben tatlı tatlı magazin galerilerini tıklıyordum. People’da Suri’nin topuklu ayakkabılarına, Deniz Seki’nin eski fotoğraflarına, Yıldız Tilbe’nin saçlarına bakarken nasıl bu transfer tuzağına yakalandım?
Hayır, biraz daha seyredersem, dünyadaki bütün sümükleri burnuma çeke çeke “Anadın mı? Taam mı?” diye konuşmaya başlayacağım.
Bu nedir bunun adı, gırtlak temizleme operasyonu mudur? Konuşurken tabii o kadar futbolcu adını Eyjafjallajökull gibi okuyunca hararet yapıyosa demek…
Bir de o haller nedir? “İki poroğram önce ben demiştim. Arkadaşlar bulsun görüntülerimi, bandımı çıkartın” diye bağrınıp çırpınmalar? Hem o poroğram değil!
Ayrıca. Hayırdır siz ilkokulu filan atladınız mı? Kimse bu insanlara ülke ismi öğretmedi mi? Yoksa böyle ağzımıza geldiği gibi at gitsin mi? Berezilya, Ukranya.
Çok korkuyorum. Delirdim kesin. Estetiksel kaygılarım da başladı. Saçlarımın Ziya Şengül sarısı, tenimin de Gökmen Özdenak turuncusu olmasından korkuyorum. Ayna karşısında, “Fatih hoca bize bir bağlansın işin aslını anlatsın” başlıklı tatlı bir Serhat Ulueren taklidim bile var. Neyse. Artık gol olup yağar mıyız, önümüzdeki maçlara mı bakarız, göreceğiz.
Sıkıntı şu: Bize asıl şimdi bir sol bek lazım!
YORUMLAR