Rüyaydı kâbus oldu
Yazlık bir yerdeyim.
Rüyamda.
Uzak masalardan birinde Meral Okay’ı görüyorum.
Karpuz yiyor, kahkaha atarak.
Acaba diyorum yanına gitsem de tanışsam mı?
Aman diyorum ya şimdi lüzumsuzluk hırkasını mı giydim, otur oturduğun yerde.
Utanıyorum. Biraz sıcak da. Denize mi girsem.
Deniz kenarında çocuklarına ‘Evladım, kıyıya paralel dedim lan, sokmayın şimdi beni denize, paralel paralel’ diye bağıran o sevimsiz adamın yanından geçmem lazım. Hiç uğraşamayacağım. Hayır sahilde ses çok yayılıyor, adam kıyıya paralel diye bağırdıkça biz geriliyoruz.
Yan oturanı var, kaykılmış olanı var. Paralel değiliz kıyıya, ondan.
Denize gitmeye üşeniyorum.
‘Bir su daha alabilir miyim? Bir de az şekerli kahve?’
Uzaktan arkadaşlarımı görüyorum. Aaa diyorum nerden buldular burayı? Onlara göre değil, salaş bir yer. Taşlı maşlı, kumu da çok pırıl pırıl değil. Şezlonglar desen, bizim eski komşumuz Aysel abla gibi, beş tahtasından biri eksik.
Servis de eh idare eder. Aman neyse bana ne, bulmuşlar işte.
El sallıyorum. ‘Aloo gençler?’
Halleri hal değil ama hayırlısı.
Yanıma geliyorlar. Deniz çantaları da yok yanlarında. Herhalde bir bakıp, karar verecekler.
N’aber diyorum?
Biri kafasını çeviriyor. Öbürü, ‘seni sormalı’ diyor. ‘İyi valla’ diyorum, çok sıcaktı da burası esiyor diye geldim.
Bir anda çok saçma bir şey oluyor.
O ‘seni sormalı’ diyen suratımın ortasına tokadı koyuyor. ‘Çok sesin çıkıyor senin’ diyor.
Daha birinci şoku atlatamamışken, kafasını çeviren, saçımı çekiyor. İki tutam saçım önüme gelmesin diye başıma bağladığım eşarbım yana kayıyor. O kadar da bilmem ki dövüşmeyi. Bakamam bile kadın kavgasına. Sahil bir anda yarılsın, dev dalgalar gelsin beni yutsun istiyorum.
‘Ah’ diyorum sadece.
Neden?
‘Çünkü’ diyor bir tanesi, ‘sen hani her şeyi doğru yaptığına inanıyorsun da biz yanlış yapıyoruz ya, senin yüzünden bize hesap sorar oldular, biz susuyorsak sen de susacaksın!’
Dertlerini anlıyorum.
Gezi zamanında susanlarla susmayanlar küstüler ya birbirlerine. Darıldık ya birbirimize sessizce, hepimizin kalbi ayrı yerlerinden kırıldı ya. Ayrı direnişlerin insanları olduğumuzu anladık ya… Hani o konforunu bırakmak istemedi, öbürü kuru gürültü dedi, öteki ‘Lan sen kendi içindeki barikatı kaldır önce, uğraştırma beni’ dedi, öbürü ‘Ya hacı, bende çocuk var, sen bekarsın, sen takıl, beni bulaştırma’ dedi ya… Kimi kredi kartıyla direniyor, kimi veresiye ya..
Anlıyorum. Benden başlamış hesaplaşma.
Bir gözümle Meral Okay’ı kesmeye çalışıyorum. Aslan gibi kadın kalkar yerinden, ‘Dağılın’ der belki de, kurtarır beni. Sırtı dönük. Kıyıya paralel şimdi. Görmüyor beni duymuyor da, seslenirsin sesin çıkmaz ya.
Bir hamleyle sandalyemi kafalarına vurmayı düşünüyorum.
Kollarımı hissetmiyorum. Bacaklarımı oynatamıyorum. Yere düşüyorum.
İki tekme de yerde yiyorum. Benden daha iri olan, suratıma kadar eğilip, ‘Susacaksın’ diyor, ‘Anladın mı? Susacaksın!’ Gidiyorlar. Yerde kalıyorum. Meral Okay hala karpuz yiyor.
Ayağa kalkamıyorum. Garson çocuklardan biri geliyor. Abla diyor, n’oldu ya?
Kaldırıyor beni ayağa, bir elinde de bir bardak su. Tutamıyorum ki bardağı. Uzun yıllar susmuş gibiyim.
Son bir deneme. ‘Susmayacağım’ diye bağırırken, uyanıyorum.
Kalkıp bir su içiyorum. Belki bir daha hiç barışmayacağım, neden küs kaldığımı bile itiraf edemeyeceğim arkadaşlarımın ruhuna. El fatiha.
YORUMLAR