Melankoli mutluluktur
Eylül ayı, muhasebe ayıdır. Kentin şöyle yüksekçe tepelerinden birine çıkarsın ve baktığın yerde ufku ararsın. Çünkü muhasebe dediğin, öyle sıkıntılı mekânlarla, dar bir uzamla yapılacak şey değildir. Kesinlikle ferahlık ve sınırsızlık ister. Bu duyguyu sana ancak iki şey verebilir; deniz ve gökyüzü.
O yüzden ya su boylarından bir yer seçersin kendine ya da gökyüzünün olanca genişliğiyle göründüğü yüksekçe bir tepe bulursun. Ama hem deniz hem de gökyüzü varsa daha da genişler için. Sana lâzım olan da geniş bir iç mekândır zaten. O güne kadar biriktirdiğin ne varsa, içinin bir yerlerine özensizce tıkıştırılmıştır çünkü... İçin genişledikçe, içine attıkların küçülür. Geriye sadece onları gerektiği gibi istiflemek kalır.
Sanıldığı kadar kolay bir iş de değildir aslında. Yaşadığın her şeyi gruplaman gerekir. Düşündüklerini, yaptıklarını, hissettiklerini… Bazıları aynı anda birden çok gruba dâhil olabilir. Hangisini nereye koyman gerektiğine karar veremeyebilirsin. Ama zor bir iş de değildir. Sadece biraz cesaret, biraz sağduyu ve biraz da melankoli. Ardından kendine istediğin soruyu sorabilirsin. Aslında cevaplarla doludur kafanın içi. Tıpkı sorularla dolu olduğu gibi. Ama dedim ya, ortalık karmakarışık olduğu için, doğru sorularla doğru cevaplar bir türlü yan yana gelemez.
Ayrıca muhasebe dediğin öyle koşar adım yapılacak bir şey de değildir. Mümkün olduğu kadar yavaşlamak gerekir. Hatta bazen kıpırdamadan durmak. Evet, Arşimet, hamamdan koşarak çıkıp “Evreka! Evreka!” diye bağırmıştır belki ama, unutmayalım ki kaldırma kuvvetini de bedeninin ve aklının en yavaş olduğu bir anda bulmuştur. Zaten muhasebede asıl amaç, daha sonra hızlanabilmek için bir süreliğine yavaşlamaktır. Sen yavaşladıkça daha net görünür dünya. Ve bir bakarsın ki, hızından beyaz zannettiğin her şey aslında bir sürü renkten oluşuyor. Böylece istiflediklerin ayrıca gerçek renklerine kavuşurlar. Sadece renklerinden bile ayırt edebilirsin onları. Bu da kendini sevebilmen için en önemli şarttır; içindeki renklerin farkına varmak. Peki, eylül bunun neresindedir?
İşte bahsettiğim şeyleri yapabilmek için “melankoli” gerekir. Kış, gri ve depresiftir. Dış yüzeyin donduğu için, kendi içine nüfuz edemezsin. Yazsa fazla hızlıdır. Enerji bütün uzamı sarmalar ve ışık hiç yumuşamaz. Oysa eylülle birlikte tabiat bile kendi içine döner. Güneş, bütün yaz parlamaktan yorulmuş gibi gittikçe azaltır ışığını. Ve güneşle birlikte sen de solmaya başlarsın yavaşça. İşte tam da o anda açığa çıkar melankoli. Sırf sen muhasebeni yapıp kendinle barışık bir yıl yaşayabilesin diye. Ve bütün bunlar için; melankoli ve mutluluk için, ölüp yeniden dirilmek için eylül olmazsa olmazdır…
YORUMLAR