Anneme mektup
Anne? Nasılsın anne? Bazı kadınlar seviyorum, biliyorsun. Hiç sana benzemiyorlar. Ben yine de seviyorum. Birçoğunu sana sormadan. Hâlâ sevdiklerim var içinde. Hep sevecek olduklarım. Çok azını tanıyorsun. Tanıdıklarından da bazılarını sevdin sadece. Güzeldi o günler. Sonra herkes kendi köşesine çekildi. O güzel kızlar, o güzel atlara bindiler (beyaz), bir yerlere gittiler (Eminim attan düşenleri de oldu). Ben de büyüdüm o arada.
İşte bu büyümek dediğimiz şey çok acayip bir şey anne. Durmadan, geçip giden zamanın muhasebesini yapıyorsun. (Sanki sen bilmiyorsun, laf benimki de...) Ne işine yarayacaksa. Ama öyle işte. Seninle daha kolaydı her şey. Sözünü her zaman dinlemezdim belki ama (Laf aramızda şimdi de dinlemiyorum. Artık daha basit bakıyorum her şeye. Kısa sorular ve kısa cevaplar mümkünse) hep bir cevabının olması hoşuma giderdi. Benim adıma bilen biriydin sen. O yüzden bilmeme gerek yoktu.
Şimdi işler biraz daha karışık. Sana sorabilsem keşke ve yine bir cevabın olsa? Mesela, “Bu hüzün niye anne?” desem. Böyle midir bu yaşlarda? Kafa bu kadar doluyken kalp bu kadar mı boş olur? Issızlık mıdır varacağımız en son nokta?
Aslında birlikte büyüdük. Sen de bizimle büyüdün. Sıkıntı deyip geçiyorum ya, kim bilir neler çektin bizi büyütürken. Düşündükçe içim daralıyor. İki küçük çocuk ve koca bir dünya. Yapabildiğimiz sadece soru sormaktı.
İnsan neden geçmişini değiştiremez anne? Ne kadarını sırtlanabildik çektiğin sıkıntının? Ağladığını gördüm, öfkelendiğini, nefret duyduğunu, isyan ettiğini. Ama hüzün? Peki, ben şimdi niye böyle hüzünlü bir adam oldum anne? Yaşlandıkça sana benzemem gerekmiyor mu?
Mesela, “Nasıl olacak?” desem bir de. (Ne nasıl olacak oğlum, diye sorduğunu duyar gibiyim) Ama soru bu kadar: Nasıl olacak? Hayat geçip gidiyor. Daha şimdiden (Sanki genç bir adammışım gibi konuşuyorum) tortusu çöreklenmiş içime her şeyin. Gittikçe yavaşlıyorum. Sorularım azalıyor. Cevaplarım kısalıyor. Sen öyle değilsin (Çamaşır ve yumuşatıcı ilişkisini nasıl anlattığını hatırla). Aynı güç, aynı irade, aynı mücadele tutkusu. Hâlâ üstüne koyarak yaşamak nasıl bir şey anne?
Benim artık durasım var. İnsanlar sadece yalnızlığımı imlemek üzere var oluyorlar hayatımda (Bu da ne demek şimdi, deme). Seni yeterince dinleseydim yine aynı durumda mı olurdum bilmiyorum. Belki de doğru sorular soramadım sana. Belki sorular sormayı çok erken bıraktım. Şimdi o ara nasıl kapanır, onu da bilmiyorum. Ama dedim ya işte, işler çok karışık. Saçma sapan sorular sorarak senin de kafanı bulandırmak istemiyorum.
Anneler Günü’nde ziyaret etmek isterdim seni. (Çok isteseydin gelirdin mi dedin?) Ama yanında olunca soru soramıyorum sana. O zaman ihtiyaç duyduğum şey cevaplar olmuyor. Her şeyi unutuyorum. Mutlu ve huzurlu hissediyorum kendimi. Ama bu yalnızlık? Galiba hep böyle hissedeceğim bundan böyle. Bu kadar çok soru sormamın nedeni de bu sanırım. Keşke senin gibi her şeyle mücadele edebilecek kadar güçlü hissedebilsem kendimi. Belki bir gün bunun sırrını da verirsin bana.
Telefonda kutlamıştım. Buradan da kutluyorum Anneler Günü’nü. Şuraya bak, bir kutlamayı bile ne hale getirdim. Ama hep bu sorular yüzünden işte. Anlıyorsun değil mi? Büyümek yüzünden. Büyümek? Büyümek ne garip şey anne.
YORUMLAR