Türkiye için “Barış Makinesi” vakti

19. yüzyılın sonları. Dünyanın göreceği ilk büyük savaşa sadece birkaç yıl var. Balkanlar’da ulus devlet olmanın ilk kıpırtıları. Saray komploları, ayaklanmalar, isyanlar… Belki de barışa her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulan günler…


İşte o günlerde bir posta vapuru Karaköy’den Marsilya’ya yelken açıyor. İçinde, İstanbul’u boğaların istila ettiği tuhaf günlerde bir çocuk olan kahramanımız var. Ama artık büyümüş. Zekâsı keskin, pazısı şişkin, kalemi yetkin bir beyzade olarak Galata’nın namlı umumhanelerini geride bırakmış, insanları, insanlığı, kendini ve ruhunu kurtaracağı bir yolculuğa çıkıyor. Barış makinesinin Manisa’da başlayan, Belgrat’ta devam eden ve Paris’te son bulan leylak kokulu yolculuğuna…


Bir ilk romandan bahsediyorum. Gazeteci ve akademisyen Özgür Mumcu’nun April (Eprıl değil) Yayınları’ndan çıkan ilk kitabından.


Mevzu derin. Çünkü içinde savaşlar ve silahlar var. Cumhuriyet’te yazdığı yazılardan kaleminin maharetini bildiğimiz Mumcu, konuya bu kez edebiyat tarafından yaklaşıyor ve bambaşka bir portreyle karşımıza çıkıyor. Akademisyen titizliğini romancı sabrına dönüştürerek savaşların ve silahların ardındaki insani gerçekliğe vurgu yapıyor. Tam da bir romancının yapması gerektiği gibi. Ve ortaya iki yılda tamamladığı “Barış Makinesi” çıkıyor.


Peki ne var Barış Makinesi’nin içinde?


Sorular var:


Kötülük kaderimiz mi yoksa bizim var ettiğimiz bir şey mi?

Kötülüğe ve kötülere katlanmak zorunda mıyız?

Kötülük ve ölüm yerine iyilik ve barışı seçmek daha insani değil mi?

Dünyada iyiliği hâkim kılmak için yapacağımız hiçbir şey yok mu?

Savaş mı, barış mı?

Zulüm mü, merhamet mi?

Öldürmek mi, yaşatmak mı?

Ölüm mü, yaşam mı?

Barışı, bir makine dışında neyin/nelerin sağlayabileceği ve sürekli kılabileceği üzerine kafa yormak var.

Köşe yazılarından alışık olduğumuz ironisinin ve keskin mizahının romanına başka bir lezzetle yansıması var.

Polisiyenin sınırlarında dolaşan bir kurgu var.

Romanın hikâyesinin geçtiği dönemin dili üzerinde bir hâkimiyet var.

Romana bazı bölümlerde tarihsel gerçeklik kazandıran belgelerin kurguya yedirilerek doğru yerde ve doğru zamanda kullanımı var.

Aşk ve aşk için yapılabilecekler var.

Her şeye rağmen iyiler var.

Ve bütün bunların ötesinde fantastiğe göz kırpan rüya gibi bir son var.


Önümüzdeki günlerde barışa kafa yormak istiyorsanız, ki dünyada değişen bir şey yok, bugün de barışa her zamankinden çok ihtiyaç duyuyoruz, bir “Barış Makinesi” edinmenin tam vakti.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.