Bir varmış bir yokmuş bir İstanbul varmış kızım

Nereden başlasam sana anlatmaya doğduğun bu şehri? Bebek’ten, Nişantaşı’ndan anlatılmaya başlanmaz ki İstanbul. Belli ki çiş kokan bir otoparktan başlamalıyım...


Karaköy’de bir otopark vardır. Kat kat bir otopark. Bu şehirdeki niceleri gibi, nedense göğe doğru yükselir. Akla, izana, hiçbir mantığa sığmaz bu otoparkın varlığı kızım.


İçi dışından bile çirkindir.


Merdivenlerini, gece karanlığında çıplak ampuller zar zor aydınlatır.





Sana İstanbul’u anlatmaya, bu otoparkın karanlık kuytu köşelerinden, pis duvarlarından başlamalıyım.


Merdivenlerini döne döne çıkarsın sen de belki bir gün böyle bir otoparkın.


Allahtan Karaköy’desindir, muhakkak ki en azından bir duble rakı içmişsindir.


Rakının en güzeli Karaköy’de ve çay bardağında içilir.


Bu tekinsiz otoparkta merdivenleri bir bir çıkarken, yalnızsındır. Her bir adımın, boşlukta yankılanır.


Kendi ayak sesinden tedirgin; biraz çiş kokusu, biraz tecavüz korkusu...


Kim bilir kaçıncı kattaki arabanı ararsın. Acele acele telaşla yürüsün karalık koridorlarını bu otoparkın.


Arabanı bulduğunda karanlıkta yanında dikilirsin; kapıyı açıp binip gidecekken başını önünden kaldırıverirsin.


Dünyanın sayısız güzellikteki siluetlerinden biri karşında durur. Rıhtım, şehir hatları vapurları... Arkalarında tarihi yarım ada...


Serin bir rüzgar eser açık bölümlerinden taş duvarların. Karaköy kokusu içeri bir dolar bir boşalır; deniz, balık ve vapur kokar.


Bir gece yarısı elinde arabanın anahtarı, kanında bir duble rakı, Boğazla Haliç’in kucaklaştığı yere hiç bakmadığın gibi bakarsın. Arabaya binmeyi ve gitmeyi unutursun.


Akla, izana, hiçbir mantığa sığmaz bu otoparkın varlığı kızım. Nedense göğe doğru yükselir. Çiş kokulu tekinsiz kapıları, istemeden hesapsızca dünyanın en güzel siluetine açılır. Arabalar, sessizce bu siluete bakarak park halinde durur. Uzaklardan Karaköy’ün sesleri duyulur.


İstanbul’u sana anlatmaya, bu otoparktan başlamalıydım kızım. Çünkü İstanbul böyledir; biraz çiş kokusu, biraz tecavüz korkusu. Olmayacak yerden olmayacak zamanda karşına çıkacaklar, cabası.


Bu otopark yetmez...


Karaköy, sırtını bir tepeye dayar. O tepe, Taksim’dir kızım. Sana İstanbul’u anlatmalıyım, madem bu kente doğdun aşina olasın.


Bir varmış bir yokmuş benim güzel kızım, Taksim diye bir yer varmış kendi halkına bir açılır bir kapanırmış.


















YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.