Kasımda aşk başka mıdır?
Ah benim aşka aşık, yalnız ve güzel ülkem…
Seneler önce umutsuz bir romantiğin “Sweet November” filmini “Kasımda Aşk Başkadır” diye çevirmesi yüzünden gerçekten de Kasım ayında aşkın bir başka olacağına inanıyoruz, inanmayı deli gibi istiyoruz.
Aslında o kadar fena bir durumdayız ki, “Saat ikiyi on üç geçe aşk başkadır” dese biri ona bile inanacağız; çünkü aşk yok!
Herkes o kadar yara almış, o kadar ağzı yanmış ki en ufak bir derin duygu yaşamaya tövbeli, deli gibi temkinli. Ama sorsan hepimiz aşık olmak istiyoruz.
Kasımda, Aralık’ta, dünyanın bir ucunda, okyanusların ötesinde... Nerede olursa bulmaya razıyız ama bir o kadar da kapalıyız.
Filmi “Kasımda Aşk Başkadır” ismiyle çeviren kişiye de tam olarak hak vermemek mümkün değil. Diğer aylara nazaran aşık olmak için gayet tatlı, uygun bir ay Kasım.
Flörtün akşamüzeri buluşmak istese “Ayy hava karardı bile, akşam oldu çok yorgunum” diyip davetini reddedebilir, evde Paramparça’nın reklamlarının ne kadar uzun olduğuna sinirlenebilirsin. Ama bu durum Temmuz ayında gerçekleşse hadi de bakalım adama “Gelemem, yorgunum.”
“Bu içi geçmiş mıymıntıyla mı takılacağım” diye düşünecek ve başlamadan bitecek aşk…
Güneş neredeyse sekizlere, dokuzlara kadar tepedeyken kimse senin evde sakin sakin oturmanı doğru bulmuyor, ama Kasım öyle mi; soğuk gelemem, gün bitti çıkamam… Asosyal olmak için harika bir ay.
Ay Kasım’da aşık olmanın güzelliğinden bahsediyordum, nerelere geldim…
Diğer aylara göre Kasım’da aşık olmanın bir diğer güzelliği de gerçekleri daha uzun bir süre saklayabilmeniz. Hemen açıklıyorum:
Diyelim ki Ağustos’un ortasında biriyle tanıştınız… Onun üzerinde tişört, sizde belki şort, belki ufak bir askılı… Güneş alnınızın çatına çatına vuruyor.. Bütün siyah noktalar ortada… Onun olmayan six packleri, sizin bir iki fazlalığınız, sabah duş almanıza rağmen akşama kadar leş gibi olan saçlarınız…
Pekiii güzel Kasım’da işler nasıl... Kafada kocaman bir bere, üstte kazak, mont, atkı, ışık yok denecek kadar az… İş en azından yatağa, soyunmaya gidene kadar gerçekleri gizleyecek, dış değil de iç güzelliğe vurulacak bir sürü vakit…
Adamı kendinize aşık ettikten sonra selülitleriniz umrunda bile olmayacak ama allahın belası yazın öyle mi? Değil tabii ki, bütün kartlar açıkta…
Hem deli gibi aşık olmak istiyor, hem de aşık olmamak, birini hayatımıza sokmamak için yer arıyoruz da, bere mont bahane aslında.
Ekim’i, Kasım’ı yok bu işin, yine yaralar, yine yakar diye o kalkanın dışına çıkmamak aslında derdimiz..
Üzgünüm yakışıklı, sarılmayan yaraların kabağı senin başına patladı.
Bu çeviri krizini aşka inanmak isteyerek ucuz atlattık bence. Meşhur “The Shawshank Redemption” filmini “Esaretin Bedeli” diye çeviren kişi bu filmi de “Hapishanede Aşk Başkadır” diye çevirse ne olurdu hiç düşündünüz mü?
Hafazanallah bi’ cinnete bakar iş…
YORUMLAR