Pinto

Böyle koymuşsun yılın ilk günü çıktığımız Kartepe’de bulduğun kardan adamın adını.


Çay içelim diye girdiğimiz ahşap barakanın köşesine koymuştu biri onu. İki cılız daldan kolları, tomurcuktan yapılıydı gözleri.


Kendi kardan adamımızı yapalım diye yükseklere çıkarken, arabada erimesin diye dışarıda bıraktık onu. Bırakmak istemedin ama karşı da gelemedin. Kabullendin, bir yerlere gitmesin diye bulduğumuz kuytuyu.


Erir miydi, ya da başkası alır mıydı onu?


Öyle düşünmüş olmalısın ki, üzüldün “Pinto’yu özledim” diye dönene kadar. Yaşlar birikti gözüne o aklına düşünce, teselli etse de seni yaptığın kardan adamlar.


Isınalım diye girdiğimiz yerde, “Pinto’ya mektup yazıcam ben anne” dedin, “seviyorum onu, n’olur erimesin”.


Çocukluk böyle bir naiflik bir tanem:


Gitmesin, başkası almasın diye istediklerin, aslında yalnızca bir süreliğine senin. Bugün vazgeçilmez olan, yarın ağladıklarına tebessüm ettiklerimiz gibi olacak. Olursa bir hatıra defterin, sayfaları bunlarla dolacak.


Aslında bir tanem bilmelisin ki, gerçekte tüm annelerdir Pinto’larıyla vedalaşan...


4,5 yaşın verdiği coşkuyla her şeyi oyuna çevirerek, çoğu zaman sabrımızı, evden çıkarken saatleri zorlayan bir yavaşlıkta hareket ederken siz; geçmeyecek gibi gelen zaman, kardan adam gibi bırakıyor bize çocukluğunuzu.



Siz evden uzaklaşıp yaşlı annelerinizin naifliklerine gülerken, elimizde eriyen çocukluğunuzla kalıyoruz biz. Bir bakmışız ki, bırakıvermişsiniz küçümenliğinizi hayatımızın kuytusuna. Bakakalıyoruz size, bir zamanlar eriyen kardan adama baktığınız yerden.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.