Sen rahat ol ben o kadar iyi değilim
Son iki hafta yılbaşı münasebetiyle her zamankinden fazla konuşarak geçti. Elimden gelen tek şey iyi dileklerde bulunmaktı ve bunu yaptığım için ilk kez pişman oldum. Keşke içimden geçirseydim dedim. Çünkü şu sözlere verecek karşılık bulamadım.
“Biz burada çok kötüyüz.”
“Sen tabi orada...”
“Buradaki durumu bilmiyosun.”
“Sen hiç değilse...”
Korku, umutsuzluk, başka yerde olmayı istemek ama kıpırdayamamak nasıl hissettiriyor biliyorum. Ben de insanım, insana özgü duygular benim mayamda da var. Okumam yazmam var, her gün haberleri okuyorum ve okuduğumu anlıyorum. Ama bundan önce İstanbul’da annem babam, iki ablam ve üniversitede öğrenci olduğu için sürekli sokaklarda dolanan bir yeğenim var. Dahası da var. Bir teselli olacaksa eğer, bazı geceler uyuyamıyorum ve bir süredir başkalarına neden mutluluktan ölmediğimi anlatmaya çalışıyorum.
Oturdum, bin derdin arasında bir de bunu düşündüm. Aklım ararken öfkelendim. Yaptığım, beni sevdiğini düşündüğüm kimseleri, aslında sandıkları kadar iyi olmadığıma ikna etmeye çabalamak. Neden?
Sen kötüyken, gözünün görmediğinin afiyette olduğundan nasıl bu kadar emin olabilirsin? Herkes kendi yaşadığını bilir. Kimi endişesini, korkusunu senin kadar açık etmez, bunun diğerini aşağı çekmek olduğunu düşünebilir. De ki sana göre fiziken biraz daha rahat, bu seni niye rahatsız etsin, arkadaşın değil mi?
Bu kadar düşünmeye, üzülmeye değmez deyip geçemiyorum. Çünkü değmeyecek olan durum değil, kişiler. Başka zaman olsa belki idare ederim, edemiyorum. Mesele gitmek kalmak, kalanın gidene sitemi değil. Düşünüyorum. Yanında, yakınında olsam, ama yüzüm ondan fazla gülse bunu da sorun eder mi etmez mi? Bu sorunun cevabını bilmeye ihtiyacım var.
Biz tam şu günlerde, kendi hayatlarımızı başkalarınınkiyle nasıl kıyaslayabiliyoruz? Niye aramızdan birinin biraz huzur bulması ihtimali bizi mutsuz ediyor? Niye hep beraber mutsuz olalım istiyoruz?
Bazen hayret ediyoruz ya bugünkü halimize. Diyoruz ya:
“Biz bu hale nasıl geldik?”
“Ne ettik de başımıza bu geldi?”
“Bunca kötülük neden?”
“İnsan daha ne kadar kötü olabilir?”
“Nasıl kurtulacağız?”
Jeopolitikçileri, Ortadoğu uzmanlarınıdinlemeden önce kendimize bakalım. Biz topluca topun ucundayken bile hayatlarımızı birbirimizinkiyle kıyaslayabiliyorsak, kıyaslayıp ötekinin olası iyi halinden rahatsız oluyorsak düze çıkamayız. Her birimizin hayatı, değilse canının canı tehlikedeyken birbirimize bu duyguları hissedebiliyorsak, hissettiriyorsak iyileşemeyiz. Bize en yakınlardan, yaslandıklarımızdan gelen basit bir iyi seneler dileğini gönlümüz kaldırmıyorsa düzelemeyiz.
Her atasözünün bir istisnası var. Her gözden ırak olan gönülden ırak değil. Bilerek konuşuyorum. En fenası kalben ayrı düşmek. Biz birlikte var olmuşlar kalpten ayrı düşüyorsak, birbirimizin azıcık, görece iyi olma ihtimaline bile katlanamıyorsak, bizden farklıları, bize benzemeyenleri zaten anlayamayız, onların iyiliğini isteyemeyiz. Yaşadığımız yer de düzelmez.
Biz bu hale nasıl mı geldik? Birbirimizi sever gibi yapıp aslında sevmeyerek ya da koşullu severek: Seni benim kadar mutsuzken seviyorum bitanem. Seni en az benim kadar umutsuzken seviyorum canımın içi. Bugün niye mi bu durumdayız? Aynı anda yaralı olalım, aramızdan birinin yarası bizimkinden önce sağalmasın, batıyorsak hep birlikte batalım istediğimiz için. Sadece kendimiz iyi olalım istediğimiz için.
Senin kıymetini bilenin kıymetini bugün bilmezsen, gülümseyebiliyor diye onu cezalandırırsan yarın sendelediğinde kime yaslanacaksın?
Etrafınıza bakın, kaç kişi var sığınacağınız? Bir hasıma karşı birlik olacağınız? Ve siz onlara nasıl davranıyorsunuz?
Bunları söylemeye, sormaya hakkım var. İnsanım, insana dair her duygu bende de var. Her şeyi anlıyorum, idare de ediyorum. Ama şu dönemde, iyi olmayanı iyi etmek için nefes tüketmeme rağmen, sırf umudumu koruduğumdan, korkularımı bağırmadığımdan ve uzaktayım diye cezalandırılmaya ne tahammülüm var ne de iznim.
Bir teselli olacaksa eğer, sen rahat ol ben o kadar iyi değilim.
YORUMLAR