Oyun deyip geçmeyin, çocuk oyunla öğrenir...

Günümüz çocuğunun hayatı akademik bir yarış . SBS’ye hazırlık derdiyle ilkokulun neredeyse dördüncü sınıfında başlayan özel derslerin, test çözmelerin çocuğa getirdiği yük şimdilerde neredeyse anaokul yaşında başlayan bir baskıya dönüştü. Bir yıl önce başlatılan 4+4+4 sistemi kapsamında okula başlama yaşının 66 ayda zorunlu hale getirilmesi, küçüklere yüklenen baskıyı ne yazık ki daha da arttırdı. Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı okula başlama yaşında geri adım atılmadığının altını çizerek daha önce 60-66 ay olan veli isteğine bağlı okula başlama yaşının 69 aya alındığını açıkladı. Ancak bunun yeterliliği dahi sorgulanabilir.


Liseye giriş sınav sistemiyle, okula başlama yaşıyla, müfredatıyla her yıl değişen istikrarsız bir eğitim sisteminin çocuklarımızın gelişimindeki olumsuz etkileri tartışmakla bitmez. Son bir yılda okula başlama yaşının 60 aya kadar çekilmesinin çocuğun yalnız bilişsel gelişimi değil, sosyal ve duygusal gelişimi açısından da yaratabileceği olumsuzlukları ülkemizde pek çok uzman dile getirdiler. Bizim gündemimizi bir yıldır yoğun bir şekilde meşgul eden bu meseleyi Edward Miller ve Joan Almon 2009 yılında yazdıkları “Anaokulunda Kriz” başlıklı yazılarında dile getirmişler. Miller ve Almon, 6 yaş öncesinde oyun ağırlıklı programlara devam eden çocukların akademik ağırlıklı programlara devam eden çocuklara göre öğrenimin ilerleyen yıllarında hem akademik hem de soyal açıdan daha başarılı olduklarını belirtiyorlar.


Miller ve Almon’a göre çocuğun hayal gücünü kullanarak yarattığı “yap-inan” (pretend play) tarzı sosyo-drama oyunları 6 yaş öncesi dönemdeki gelişimin en önemli parçalardan biridir. Çocuğun gerçek yaşam deneyimlerini hayal gücü ve yaratıcılıkla harmanlayarak yarattığı bu oyunlar dil becerilerini, mantık yürütme becerisini geliştirir. Çocuğun sosyal yaşamda gözlemlediği rolleri kendi dünyasında bu oyunlarla canlandırması empatiyle yaklaşımı, kendini kontrol becerisini güçlendirerek gerçek hayata hazırlar. Bir yandan sosyal ve duygusal olgunluğu desteklerken diğer yandan çocuğu kompleks düşünmeye yönlendirir. Çocuk bu oyunları içten gelen yüksek bir motivasyonla oynadığı için bu oyunlar süresince öğrendiklerini de içselleştirir.


Günümüzde pek çok çocuk, okula başlama yaşının 6 yaş altına çekilmesinden veya anaokullarının ilkokula hazırlık adı altında akademik içerikli programlara oyun saatinden daha uzun süre ayrımasından dolayı gelişimlerinde son derece önemli rol oynayan hayali canlandırma oyunları için yeterli zamanı bulamıyor. Hayal gücünün beslediği bu yaratıcı oyunlara ayrılan zaman, pek çok anne baba tarafından çocuğun boşa geçirdiği verimsiz zaman olarak değerlendiriliyor. Oysa çocuklar oyunla öğrenirler. Oyun onlar için ciddi bir iştir ve gelişim, süreçlerinin önemli bir parçasıdır. Onları henüz bırakmaya hazır olmadıkları bir dönemde bu oyunlardan mahrum ederek zihinsel, sosyal ve duygusal olarak zorlanacakları sistemlerin içine sokmak sonraki yıllarda akademik konulardan arkadaş ilişkilerine kadar pek çok alanda zorlanmalarına neden olabilir.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.