Annenin zorbalıkla imtihanı
Kızım, içimin en ince camlardan üflenmiş, en kıymetli köşesi… Nerede ağlamaya başlayacağını bilememek ve bunun "Ayakkabımın cırt cırtını sen açtın" gibi bir cümle olması beni deli ediyor, biliyor musun?
5 dakika önce parlak mavi, durgun, bakana mutluluk veren bir İstanbul denizi iken, kendi yarattığın duygu hortumuna kapılmana çıldırıyorum inan. Bilginin hakkını vermek için ninni gibi konuşuyorum seninle, aynalıyorum o anki halini. Sen iyi ol diye Eyüp Sultan’ın sabrını çağırıyorum imdada.
Ama pembe yanağından dökülen boncuk yaşların kesilmemesi ve minik bedeninde olmayan ama her yetişkinin içinde çalışan saat dolayısı ile seni okula ya da aktiviteye yetiştirme telaşım beni yükseltiyor, biliyor musun?
Sonra bir önceki jenerasyona bağlıyorum yapacak başka şeyim kalmadığından: Beni sevmeni istiyorum. Bu kesin, ama benden biraz çekinmeni de.
Eski kafalı mıyım? Belki. Ama hiçbir şeyden çekinmeyen okul öncesi çocuk ordusuna bakınca, bazen tüm pedagogların yanıldığını düşünüyorum.
Aslında yanılmıyorlar da, biz yanılıyoruz galiba. Size uyguladığımız öğretiler Batı’da anne ve kadın olarak sınırı çizebilen kadının çocuğa bakışından şekil alıyor.
Tabaktaki lokmanın büyüğünü, geçecek saatin aktivitesini, harcanacak bütçenin sana alınacak kazak olanını yapan anneler değil onlar büyük ihtimal. Yavrusu doysun diye, kayadan kendi vücudunu oyarak yem yapan Akdenizli serçeye, başka öğretiler gerekiyor bence.
Kötü bir kabusu kovalar gibi kovaladığımız “Dayak cennetten çıkma” lafı uzlaşmaz, şımarık, neye olduğunu bilmediğimiz, illa ki bir geçerli sebebi olacağına hükmettiğimiz hayal kırıklıklarınızın beslediği hırçınlıklarınıza, bazen gerçekten cennetten el sallıyor haberin olsun.
Tüm pedagojik yaklaşımların bittiği yerde, annenin sertleşebilme limitini sorgularken buluyorum kendimi bazen. Asla yapmasam da, bazen elim gerçekten bir şamar olmak istiyor haberin olsun. Sonra bunun okuduklarım üzerinden kendi suratıma inişini izliyorum hayretle. Bir senin gözyaşın, bir bu şamar, harbiden yenmiş dayaktan beter ediyor beni, biliyor musun?
Anne olmak, hep daha iyisini yapabiliyor olmanın peşinden koşarken, kendinden feragat etmek demek minik serçem:
Sen huzurlu ol diye kitap gibi tutulmaya çalışılan evde debelenmek, yaptığın iş gerçek bir değer yaratsın diye omzunda yumru sahibi olmak ve eşinin hala beğenebileceği güzel kadın olmaya çalışmak… Bu ipte cambaz olmak, hiç kolay değil inan.
Ve acı bana. N’olur. Yoksa senden sonra annen ağlıyor, haberin olsun.
YORUMLAR